Fısk, Fasık Nedir

Fısk, Fasık Nedir ? Fısk, Fasık Ne demek ?

1-)FISK, FÂSIK



İsyan, Allah'ın emrini terk, hak yoldan çıkma, günah işleme tohumun kabuğunu delip çıkması. Fısk'ın çoğulu feseka ve füssak'tır. Istılahi anlamı ise, büyük günahları işlemek veya küçük günahlarda devam etmek suretiyle Allah'a itaat etmekten çıkmak (Muhammed Hamdı Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, I, 282). Ayette "Rabbinin emrinden, O'na itaattan dışarı çıktı" (el-Kehf, 18/50) denilmiştir. Emrini tanımayan, sapkın, günah işleyen, fesatçı, kötülük eden, amel etmediği halde kelime-i şehadet getiren ve inanan kimse anlamlarında kullanılır (İbnü'l-Manzur, Lisanü'l-Arab, X, 308; el-Cürcani, et-Ta'rifat, fasık mad).

Fıskın; Günahı çirkin kabul etmekle beraber, zaman zaman işlemek, devamlı olarak günah işlemek ve günahın çirkinliğini inkar ederek işlemek (Kadı Beydavı, I, 58) şeklinde üç mertebesi vardır. Üçüncü mertebe, küfür mertebesidir. Yani günahın çirkinliğini ve kötülüğünü kabul etmeyerek haram olduğuna inanmayarak işleyen kimse dinden çıkmış olur.

Fıskın sahibine Fasık denir. Fasıkın üçüncü mertebesinde olmayan fasık, günahkar mümindir. Ehl-i Sünnet'e göre mümin ünvanı kendisinden ahrımaz. Mutezileye göre; Büyük günahişleyen fasık, mümin değildir. İnkar etmiyorsa kafir de değildir. Küfürle İman arasında kalır. Mutezile buna "El-menziletu beyne'l-menzileteyn"* der. Yani küfürle iman arasında üçüncü bir mertebe. Haricilire göre; Fıskın hangi mertebesinde olursa olsun fasık kafirdir (Abdusselam İbn İbrahim, Şerhu Cevheretu 't- Tevhıd, s . 244-245).

Fısk ve fasık terimleri ile çoğulları Kur'an da elli kadar ayette, kullanılmıştır.

Ayetlerde görülen değişik anlamlara birer örnek vereceğiz: Zalim anlamında; ''Fakat zalimler kendilerine söylenen sözü değiştirip başka sekle koydular. Biz de fasık olmaları yüzünden, üzerlerine gökten azap indirdik" (el-Bakara, 2/59).

Hak yoldan çıkma anlamında: "Ayetlerimizi yalanlayanlara ise, doğru yoldan çıkmaları sebebiyle azap dokunacaktır" (el-En'am, 6/49). Yalancı anlamında: "Ey iman edenler, eğer fasık bir kimse size bir haber getirirse, onun doğruluk derecesini araştırın" (el-Hucurat, 49/6). Mücahid ve Katade'den nakledildiğine göre, Hz. Peygamber Müstalik Oğullarına, Velid b. Ukbe'yi toplanan zekatları teslim almak üzere gönderdi. Ancak Velid, oraya gitmekten korkarak yoldan geri döndü ve Hz. Peygamber'in huzuruna çıkarak müstakil oğullarının dinden döndüklerini ve Medine'ye saldın için toplandıklarını, öldürülmekten korktuğu için aralarına girmediğini söyledi. Bunun üzerine Allah elçisi, Halid b. Velid'i araştırma için müstalik oğullarına gönderdi. Halid, oraya gece vardı ve casuslarını önden gönderdi. Ezan okunduğunu ve namaz kılındığını görünce haberin yalan olduğu ortaya çıktı. Bu olay üzerine yukarıdaki ayet nazil oldu ve bu şekilde yalan uyduran Velid b. Ukbe ve benzerleri için "fasık" terimi kullanıldı (İbn Kesir, Muhl İhtisaa ve tahkik, Muhammed Alı es-Sabuni, Beyrut 1402/1981, III, 360, 361).

Yine Kur'an'da iffetli bir kadına zina iftirası atan kimseye fasık denilmiştir. "İffetli kadınlara zina isnad edip de, sonra bu iddialarını doğrulayacak dört şahit getirmeyenlere seksen değnek vurun. Onların şahitliklerini de ebediyen kabul etmeyin. İşte"onlar fasıkların ta kendileridir. Ancak, bundan sonra tövbe edip islah olanlar bu hükmün dışındadır..." (en-Nur, 23/4, 5).

Ebu Hanife (ö. 150/767)'ye göre, zina iftirası ezası uygulanan kimse sonradan tövbe ederse, Fasıklıktan kurtulur, fakat ölünceye kadar şahitliğine güvenilmez. Çünkü ayetteki "tövbe ederlerse" istisnası, yalnız cümlenin son kısmına aittir. Diğer çoğunluk hukukçulara göre ise, istisna ayetin bütününe aittir. Tövbe edince hem fasıklıktan kurtulurlar ve hem de şahitlikleri geçerlidir (Vehbe ez-Zühayli, el-Fıkhu'l-İslami ve Edilletuhu, VI, 173, 174).

Hz. Peygamber fasık alimden uzak durulmasını (Darimi, Mukaddime, 29), karga eti yiyenin fasık olduğunu (İbn Mace, Sayd. 19), Fasıkların cehennem ehli olduklarını (Ahmed b. Hanbel, III, 428, 444) ve bir müslümanın diğerini fasıklıkla itham etmemesini (Tecrid-i Sarih Tercümesi XII, 137, Hadis No: 1988) bildirmiştir. Ayrıca pek çok rivayeti bulunan bir hadiste beş hayvan için fasık terimi kullanılmıştır. Hz. Âişe'den gelen rivayet şöyledir: "Beş fasık hayvan vardır ki, bunlar haremde de harem dışında da öldürülebilir. Yılan, Akrep, Fare, Kuduz Köpek ve Karga" (Müslim, Hacc, 67, 68, 69; Nesai, Menasik, 113, 114,118, 119, İbn Mace, Menasik, 91). Burada fasık terimi; zararlı haşarat, söz dinlemeyen, kötülük yapan anlamındadır.

Ayet ve hadislerden anlaşıldığına göre fasık tabiri kafir ve münafığı içine alan geniş anlamda kullanıldığı gibi, ehl-i Sünnet alimlerine göre daha çok büyük günah işleyenler için kullanılmıştır. Ehl-i Sünnete göre inkara düşmeksizin büyük günah işleyen ne kafir ne de münafık olur. İmandan da çıkmaz. Tövbe etmeksizin ölürse, Allah'ın onu ya bir şefaatçının şefaati veya fazl ve keremi ile affetmesi, ya da suçuna göre onu cezalandırması mümkündür. Sonra onu cennete sokar. Çünkü Allahu Teala "Ey iman edenler, Allah'a nasuh (kesin) tövbe ile tövbe ediniz" (et-Tahrim, 66/8) ayetinde, günah işleyene iman sıfatiyle hitabetmiştir. Bunun gibi daha pek çok ayet vardır (bk. el-Bakara, 2/178; el-Hucurat, 49/9; el-Maide 5/106; Ebu Mansur Maturidi, Kitabü't Tevhid, İstanbul 1979, s.354). Ayrıca İslam ümmeti Hz. peygamber asrından günümüze ehl-i kıble için büyük günah işleyip işlemediğini dikkate almaksızın salat, dua ve Allah'tan mağfiret dileyegelmiştir. Yine müminlerin namazlarda ana-baba, hısımlar ve tanıdıkları için bir ayırım yapmaksızın istiğfar etmesi meşhur olmuştur. Halbuki onlar kafir için istiğfarın caiz olmadığına inanırlar.

Ayet ve hadislerde günahlar büyük ve küçük olmak üzere ikiye ayrılır. Kur'an'da; "Eğer yasaklandığımız büyük günahlardan sakınırsanız, sizin öbür küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir makama koyarız" (en-Nisa, 4/31), "O, iyi amellerde bulunanlar; küçük kusurları hariç, büyük günahlardan ve hayasızlıklardan kaçmışlar" (en-Necm, 53/32) buyurulur.

Büyük günah (kebire) şöyle tarif edilebilir; ayet ve hadislerde büyük günah olarak belirtilen, hakkında nassı ile bir ceza konulan veya bir tehdid unsuru bulunan fiiller ile, nass'larda belirtilmediği halde kötülüğü bunlar seviyesinde bulunan fiillerdir. İmam Maturidi (ö. 333/944) büyük günahları itikat ve amelle ilgili olmak üzere ikiye ayırmaktadır. Birincisi küfür ve şirk türünden olup, amelle ilgili olanı kişiyi küfre götürmez (Maturidi, 187 a.g.e., s.338).

Hadislerde bazı büyük günahlar sayılmıştır; Allah'a şirk koşmak, ana-babaya itaatsizlik etmek, yalancı şahitlik, sihir, haksız yere adam öldürmek, yetim malı yemek, faiz yemek, cihad alanından kaçmak, iffetli mümin bir kadına zina iftirasında bulunmak, zina yapmak, Mescid-i Haram'da günah işlemek bunlar arasındadır (Bıharı» Edeb, 6; Müslim, İman, 38; Tirmizi, Tefsır, 5; Şehadatı 3; Birr, 4; Ebu Davud, Vesaya, I0; Nesai, Tahrım, 3; Ahmed b. Hanbel, III, 131, V, 36, 38; Darimi, Diyat, 9). Hz. Ali (ö. 40/661) buna hırsızlık ve şarap içmeyi de ilave etmiştir (Teftazani, Şerhu'l-Akaid, Istanbul 1326/1908, s.140 vd).

Ancak işleyeni fısk derecesine düşüren bu günahlar, hadislerde örnek kabilinden ve hadisin varid olduğu sıradaki şartlara göre söylenmiş olmalıdır. Çünkü ez-Zehebi (ö. 784/1 347) ' nin yazdığı "Kitabü'l-Kebairı de büyük günahların sayısı yetmişe ulaşırken, el-Heytemi (ö. 974/1566)'nin "ez-Zevacir an İktirafeıl-Kebairı adh eserinde bu sayı 467'ye kadar çıkar.

Hanefilere göre büyük günah işleyen fasık, hakimlik görevine tayin edilmişse, vereceği hüküm ihtiyaç sebebiyle geçerli olur. Fakat hakimin, fasığın şahitliğini kabul etmemesinde olduğu gibi kendisininde bu göreve atanmaması gerekir. Ancak iffetli kadına zina iftirası suçundan hüküm giyen kimse hakimliği ve şahitliği geçerli değildir (Vehbe ez-Zühayli a.g.e., VI, 745).

Fasık kendisi ve çocukları üzerinde velayet hakkına sahiptir. O, malını saçıp savurmaması şartiyle sırf fıskı yüzünden hacredilmez. Çünkü tasarruf ehliyetini kısıtlama (hacr) israf ve saçıp savurmayı önlemek için meşru kılındı. Ayrıca ilk müslümanlar büyük günah işleyenlerin ehliyetlerinde kısıtlama yapmadılar (İbn Âbidin, Reddu'l-Muhtar, V, 102).

Fasık, yahudi, hristiyan veya mecusiye zimmi yahut harbi olsun sadaka vererek maddi yardım yapmak mümkün ve caizdir. Ayette: ''Onlar yemeğe ihtiyaç ve istekleri olduğu halde, onu, yoksula, yetime ve esire yedirirler" (el-İnsan, 76/8) buyrulur. Burada "Esir" harbi durumunda sayılır. Yine Hz. Peygamber, susuz köpeği sulayan kimse hakkında "Her canlı hayvan için ecir vardır" (Buharı. Mezalim. 23. Edeb, 37, Müsakat, 9, Müslim, Selam 153) buyurmuştur. "Senin yemeğini, Allah'tan sakınan kimseden başkası yemesin" (Tirmizi, Zühd, 56; Ebu Davud, Edeb, 16; Ahmed b. Hanbel, III, 38) hadisi ise, yardım konusunda tercih önceliğini bildirir (ez-Zühayli, a.g.e., II, 920).

Fıskın zıddı adl; fasık'ın zıddı adil'dir. Adalet; dini istikamet üzere bulunmak, dini görevleri yerine getirmek, zina, şarap içmek, ana-babaya asi olmak ve benzeri durumlardan kaçınmak, küçük günahlarda ısrardan sakınmaktır. Şafiiler, bir aile reisinin çocukları üzerinde velayet hakkına sahip olması için onun adalet sahibi olmasını şart koşmaktadırlar. Delilleri Hz. Peygamber'in şu hadisidir: "İki adaletli şahid ve rüşde ermiş veli bulunmadıkça nikah olmaz" (Ebu Davud, Nikah, 19; Darimi, Nikah, II; es-Serahsı, el-Mebsut, V, 31). Çünkü nikah velayeti görüş ve takdir hakkını kullanmayı gerektirir. Fasık ise, mal velayetinde olduğu gibi, bu konuda da isabetli karar veremez.

Hanefi ve Malikilere göre velayetin sabit olması için adalet şart değildir. Veli, adil olsun, olmasın kendi kızını veya erkek kardeşinin kızını evlendirebilir. Çünkü onun fasıklığı yanında bulunan kimselere karşı şefkat göstermesine ve hısımlarının maslahatını gözetmesine engel olmaz.

Velayet hakkı geneldir. Ne Hz. Peygamber devrinde ve ne de ondan sonra hiçbir velinin fıskı sebebiyle çocuklarına velayetten menedildiği nakledilmemiştir. Tercihe şayan olan görüş budur. Yukarıda zikredilen hadisi hanefiler zayıf görmüştür.

Hanefilere göre fasık, velayete ehil olduğu gibi şahitliğe de ehildir. Adaletli veya adaletsiz şahitliğe de ehildir. Adaletli veya adaletsiz şahitlerin önünde yapılacak akitler geçerli olur. Şia da aynı görüştedir. Onlara göre şahitlik akdin sıhhati için gerekli bir şart olmayıp, mendubtur (ez-Zühayli, a.g.e., VII, 75, 197).

Hamdi DÖNDÜREN


2-)

İsyan, Allah'ın emrini terk, hak yoldan çıkma, günah işleme tohumun kabuğunu delip çıkması. Fısk'ın çoğulu feseka ve füssak'tır. Istılahi anlamı ise, büyük günahları işlemek veya küçük günahlarda devam etmek suretiyle Allah'a itaat etmekten çıkmak (Muhammed Hamdı Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, I, 282). Ayette "Rabbinin emrinden, O'na itaattan dışarı çıktı" (el-Kehf, 18/50) denilmiştir. Emrini tanımayan, sapkın, günah işleyen, fesatçı, kötülük eden, amel etmediği halde kelime-i şehadet getiren ve inanan kimse anlamlarında kullanılır (İbnü'l-Manzur, Lisanü'l-Arab, X, 308; el-Cürcani, et-Ta'rifat, fasık mad).

Fıskın; Günahı çirkin kabul etmekle beraber, zaman zaman işlemek, devamlı olarak günah işlemek ve günahın çirkinliğini inkar ederek işlemek (Kadı Beydavı, I, 58) şeklinde üç mertebesi vardır. Üçüncü mertebe, küfür mertebesidir. Yani günahın çirkinliğini ve kötülüğünü kabul etmeyerek haram olduğuna inanmayarak işleyen kimse dinden çıkmış olur.

Fıskın sahibine Fasık denir. Fasıkın üçüncü mertebesinde olmayan fasık, günahkar mümindir. Ehl-i Sünnet'e göre mümin ünvanı kendisinden ahrımaz. Mutezileye göre; Büyük günahişleyen fasık, mümin değildir. İnkar etmiyorsa kafir de değildir. Küfürle İman arasında kalır. Mutezile buna "El-menziletu beyne'l-menzileteyn"* der. Yani küfürle iman arasında üçüncü bir mertebe. Haricilire göre; Fıskın hangi mertebesinde olursa olsun fasık kafirdir (Abdusselam İbn İbrahim, Şerhu Cevheretu 't- Tevhıd, s . 244-245).

Fısk ve fasık terimleri ile çoğulları Kur'an da elli kadar ayette, kullanılmıştır.

Ayetlerde görülen değişik anlamlara birer örnek vereceğiz: Zalim anlamında; ''Fakat zalimler kendilerine söylenen sözü değiştirip başka sekle koydular. Biz de fasık olmaları yüzünden, üzerlerine gökten azap indirdik" (el-Bakara, 2/59).

Hak yoldan çıkma anlamında: "Ayetlerimizi yalanlayanlara ise, doğru yoldan çıkmaları sebebiyle azap dokunacaktır" (el-En'am, 6/49). Yalancı anlamında: "Ey iman edenler, eğer fasık bir kimse size bir haber getirirse, onun doğruluk derecesini araştırın" (el-Hucurat, 49/6). Mücahid ve Katade'den nakledildiğine göre, Hz. Peygamber Müstalik Oğullarına, Velid b. Ukbe'yi toplanan zekatları teslim almak üzere gönderdi. Ancak Velid, oraya gitmekten korkarak yoldan geri döndü ve Hz. Peygamber'in huzuruna çıkarak müstakil oğullarının dinden döndüklerini ve Medine'ye saldın için toplandıklarını, öldürülmekten korktuğu için aralarına girmediğini söyledi. Bunun üzerine Allah elçisi, Halid b. Velid'i araştırma için müstalik oğullarına gönderdi. Halid, oraya gece vardı ve casuslarını önden gönderdi. Ezan okunduğunu ve namaz kılındığını görünce haberin yalan olduğu ortaya çıktı. Bu olay üzerine yukarıdaki ayet nazil oldu ve bu şekilde yalan uyduran Velid b. Ukbe ve benzerleri için "fasık" terimi kullanıldı (İbn Kesir, Muhl İhtisaa ve tahkik, Muhammed Alı es-Sabuni, Beyrut 1402/1981, III, 360, 361).

Yine Kur'an'da iffetli bir kadına zina iftirası atan kimseye fasık denilmiştir. "İffetli kadınlara zina isnad edip de, sonra bu iddialarını doğrulayacak dört şahit getirmeyenlere seksen değnek vurun. Onların şahitliklerini de ebediyen kabul etmeyin. İşte"onlar fasıkların ta kendileridir. Ancak, bundan sonra tövbe edip islah olanlar bu hükmün dışındadır..." (en-Nur, 23/4, 5).

Ebu Hanife (ö. 150/767)'ye göre, zina iftirası ezası uygulanan kimse sonradan tövbe ederse, Fasıklıktan kurtulur, fakat ölünceye kadar şahitliğine güvenilmez. Çünkü ayetteki "tövbe ederlerse" istisnası, yalnız cümlenin son kısmına aittir. Diğer çoğunluk hukukçulara göre ise, istisna ayetin bütününe aittir. Tövbe edince hem fasıklıktan kurtulurlar ve hem de şahitlikleri geçerlidir (Vehbe ez-Zühayli, el-Fıkhu'l-İslami ve Edilletuhu, VI, 173, 174).

Hz. Peygamber fasık alimden uzak durulmasını (Darimi, Mukaddime, 29), karga eti yiyenin fasık olduğunu (İbn Mace, Sayd. 19), Fasıkların cehennem ehli olduklarını (Ahmed b. Hanbel, III, 428, 444) ve bir müslümanın diğerini fasıklıkla itham etmemesini (Tecrid-i Sarih Tercümesi XII, 137, Hadis No: 1988) bildirmiştir. Ayrıca pek çok rivayeti bulunan bir hadiste beş hayvan için fasık terimi kullanılmıştır. Hz. Âişe'den gelen rivayet şöyledir: "Beş fasık hayvan vardır ki, bunlar haremde de harem dışında da öldürülebilir. Yılan, Akrep, Fare, Kuduz Köpek ve Karga" (Müslim, Hacc, 67, 68, 69; Nesai, Menasik, 113, 114,118, 119, İbn Mace, Menasik, 91). Burada fasık terimi; zararlı haşarat, söz dinlemeyen, kötülük yapan anlamındadır.

Ayet ve Hadislerden anlaşıldığına göre fasık tabiri kafir ve münafığı içine alan geniş anlamda kullanıldığı gibi, ehl-i Sünnet alimlerine göre daha çok büyük günah işleyenler için kullanılmıştır. Ehl-i Sünnete göre inkara düşmeksizin büyük günah işleyen ne kafir ne de münafık olur. İmandan da çıkmaz. Tövbe etmeksizin ölürse, Allah'ın onu ya bir şefaatçının şefaati veya fazl ve keremi ile affetmesi, ya da suçuna göre onu cezalandırması mümkündür. Sonra onu cennete sokar. Çünkü Allahu Teala "Ey iman edenler, Allah'a nasuh (kesin) tövbe ile tövbe ediniz" (et-Tahrim, 66/8) ayetinde, günah işleyene iman sıfatiyle hitabetmiştir. Bunun gibi daha pek çok ayet vardır (bk. el-Bakara, 2/178; el-Hucurat, 49/9; el-Maide 5/106; Ebu Mansur Maturidi, Kitabü't Tevhid, İstanbul 1979, s.354). Ayrıca İslam ümmeti Hz. peygamber asrından günümüze ehl-i kıble için büyük günah işleyip işlemediğini dikkate almaksızın salat, dua ve Allah'tan mağfiret dileyegelmiştir. Yine müminlerin namazlarda ana-baba, hısımlar ve tanıdıkları için bir ayırım yapmaksızın istiğfar etmesi meşhur olmuştur. Halbuki onlar kafir için istiğfarın caiz olmadığına inanırlar.

Ayet ve Hadislerde günahlar büyük ve küçük olmak üzere ikiye ayrılır. Kur'an'da; "Eğer yasaklandığımız büyük günahlardan sakınırsanız, sizin öbür küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir makama koyarız" (en-Nisa, 4/31), "O, iyi amellerde bulunanlar; küçük kusurları hariç, büyük günahlardan ve hayasızlıklardan kaçmışlar" (en-Necm, 53/32) buyurulur.

Büyük günah (kebire) şöyle tarif edilebilir; ayet ve Hadislerde büyük günah olarak belirtilen, hakkında nassı ile bir ceza konulan veya bir tehdid unsuru bulunan fiiller ile, nass'larda belirtilmediği halde kötülüğü bunlar seviyesinde bulunan fiillerdir. İmam Maturidi (ö. 333/944) büyük günahları itikat ve amelle ilgili olmak üzere ikiye ayırmaktadır. Birincisi küfür ve şirk türünden olup, amelle ilgili olanı kişiyi küfre götürmez (Maturidi, 187 a.g.e., s.338).

Hadislerde bazı büyük günahlar sayılmıştır; Allah'a şirk koşmak, ana-babaya itaatsizlik etmek, yalancı şahitlik, sihir, haksız yere adam öldürmek, yetim malı yemek, faiz yemek, cihad alanından kaçmak, iffetli mümin bir kadına zina iftirasında bulunmak, zina yapmak, Mescid-i Haram'da günah işlemek bunlar arasındadır (Bıharı» Edeb, 6; Müslim, İman, 38; Tirmizi, Tefsır, 5; Şehadatı 3; Birr, 4; Ebu Davud, Vesaya, I0; Nesai, Tahrım, 3; Ahmed b. Hanbel, III, 131, V, 36, 38; Darimi, Diyat, 9). Hz. Ali (ö. 40/661) buna hırsızlık ve şarap içmeyi de ilave etmiştir (Teftazani, Şerhu'l-Akaid, Istanbul 1326/1908, s.140 vd).

Ancak işleyeni fısk derecesine düşüren bu günahlar, Hadislerde örnek kabılinden ve hadisin varid olduğu sıradaki şartlara göre söylenmiş olmalıdır. Çünkü ez-Zehebi (ö. 784/1 347) ' nin yazdığı "Kitabü'l-Kebairı de büyük günahların sayısı yetmişe ulaşırken, el-Heytemi (ö. 974/1566)'nin "ez-Zevacir an İktirafeıl-Kebairı adh eserinde bu sayı 467'ye kadar çıkar.

Hanefilere göre büyük günah işleyen fasık, hakimlik görevine tayin edilmişse, vereceği hüküm ihtiyaç sebebiyle geçerli olur. Fakat hakimin, fasığın şahitliğini kabul etmemesinde olduğu gibi kendisininde bu göreve atanmaması gerekir. Ancak iffetli kadına zina iftirası suçundan hüküm giyen kimse hakimliği ve şahitliği geçerli değildir (Vehbe ez-Zühayli a.g.e., VI, 745).

Fasık kendisi ve çocukları üzerinde velayet hakkına sahiptir. O, malını saçıp savurmaması şartıyle sırf fıskı yüzünden hacredilmez. Çünkü tasarruf ehliyetini kısıtlama (hacr) israf ve saçıp savurmayı önlemek için meşru kılındı. Ayrıca ilk müslümanlar büyük günah işleyenlerin ehliyetlerinde kısıtlama yapmadılar (İbn Âbidin, Reddu'l-Muhtar, V, 102).

Fasık, yahudi, hristiyan veya mecusiye zimmi yahut harbi olsun sadaka vererek maddi yardım yapmak mümkün ve caizdir. Ayette: ''Onlar yemeğe ihtiyaç ve istekleri olduğu halde, onu, yoksula, yetime ve esire yedirirler" (el-İnsan, 76/8) buyrulur. Burada "Esir" harbi durumunda sayılır. Yine Hz. Peygamber, susuz köpeği sulayan kimse hakkında "Her canlı hayvan için ecir vardır" (Buharı. Mezalim. 23. Edeb, 37, Müsakat, 9, Müslim, Selam 153) buyurmuştur. "Senin yemeğini, Allah'tan sakınan kimseden başkası yemesin" (Tirmizi, Zühd, 56; Ebu Davud, Edeb, 16; Ahmed b. Hanbel, III, 38) hadisi ise, yardım konusunda tercih önceliğini bildirir (ez-Zühayli, a.g.e., II, 920).

Fıskın zıddı adl; fasık'ın zıddı adil'dir. Adalet; dini istikamet üzere bulunmak, dini görevleri yerine getirmek, zina, şarap içmek, ana-babaya asi olmak ve benzeri durumlardan kaçınmak, küçük günahlarda ısrardan sakınmaktır. Şafiiler, bir aile reisinin çocukları üzerinde velayet hakkına sahip olması için onun adalet sahibi olmasını şart koşmaktadırlar. Delilleri Hz. Peygamber'in şu hadisidir: "İki adaletli şahid ve rüşde ermiş veli bulunmadıkça nikah olmaz" (Ebu Davud, Nikah, 19; Darimi, Nikah, II; es-Serahsı, el-Mebsut, V, 31). Çünkü nikah velayeti görüş ve takdir hakkını kullanmayı gerektirir. Fasık ise, mal velayetinde olduğu gibi, bu konuda da isabetli karar veremez.

Hanefi ve Malikilere göre velayetin sabit olması için adalet şart değildir. Veli, adil olsun, olmasın kendi kızını veya erkek kardeşinin kızını evlendirebilir. Çünkü onun fasıklığı yanında bulunan kimselere karşı şefkat göstermesine ve hısımlarının maslahatını gözetmesine engel olmaz.

Velayet hakkı geneldir. Ne Hz. Peygamber devrinde ve ne de ondan sonra hiçbir velinin fıskı sebebiyle çocuklarına velayetten menedildiği nakledilmemiştir. Tercihe şayan olan görüş budur. Yukarıda zikredilen hadisi hanefiler zayıf görmüştür.

Hanefilere göre fasık, velayete ehil olduğu gibi şahitliğe de ehildir. Adaletli veya adaletsiz şahitliğe de ehildir. Adaletli veya adaletsiz şahitlerin önünde yapılacak akitler geçerli olur. Şia da aynı görüştedir. Onlara göre şahitlik akdin sıhhati için gerekli bir şart olmayıp, mendubtur (ez-Zühayli, a.g.e., VII, 75, 197).


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 

Kelime Türü Nedir ?

Bu kelime Dini bir Terimidir.

Sizde içinde Fısk, Fasık kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Fısk, Fasık kelimesi anlamı 40 defa okunmuştur. [243148] Fısk, Fasık kelime anlamı, Fısk, Fasık nedir, Fısk, Fasık ne demek, Fısk, Fasık sözlük anlamı

Paylaş