Mecusilik Nedir

Mecusilik Nedir ? Mecusilik Ne demek ?

1-)MECUSÎLİK



Mecusi, Mecus dinine mensup olan; Mecusilik ise Mecus dinine ait inanç ve akidelere dayalı tutum ve davranışların bütünü; temel akideleri Ateş (ışık)'e tapmak olan Zerdüştilik, Mithrailik, Zurvailik, Manilik ve Mazdekilik gibi çeşitli fırka ve mezheplerin ortak adı. Mecusiler, Ateş'e tapan, nur ile zülmeti iki hayır ve şer kaynağı olarak kabul eden müşrik bir topluluktur.

Mecus kelimesinin aslı, Pehlivice (eski Farsça)'dan gelmektedir. Lügatçılar, mecus kelimesinin M-C-S kökünden türediğini ifade ederler. Mecus kelimesi, Pehlevicedeki Minc Kuş kelimesinden elde edilmiştir. Kelime olarak Minc Kuş, arapça "sağir el-Uzuneyn" (küçük kulaklı)'in Pehlevice karşılığını teşkil etmektedir. Taberi, Hişam b. Muhammed el-Kelbi'den rivayetle; Mecuslarca peygamber tanınan Zerdüşt'ün, ehli kitap alimleri tarafından Filistinli kabul edilip, İbrani peygamber Eremia'nın ashabından birinin hizmetçisi olduğunu, efendisini aldatınca lanetlenip cüzzama yakalandığını söyler: Minc Kuş kelimesinin Arapçadaki "sağir el-Uıuneyn" (mesus) kelimesine karşılık oluşturmasından hareketle; muhtemeldir ki, Zerdüşt'ün yakalandığı cüzzam(lepra) hastalığından kulaklarını kaybederek, küçük kulaklı anlamına gelen "Minc kuş" lakabını almıştır. Zerdüşt bu hastalıktan sonra Azerbaycan'a gitmiş ve oradan Mecus (Minc Kuş) akidesini yaymaya çalışmıştır. Minc Kuş kelimesi doğu dil öbekleri arasındaki geçişi esnasında fonetik (lafzi) değişiklikler geçirerek önce Aramiceye, oradan da Arapça'ya "mecus" şeklinde intikal etmiştir. Mecus kelimesi lügatçılar tarafından "yahud" gibi bir cins isim olarak kabul edilmiştir. "Mecuslar"ın tabi oldukları dine "el-Mecusiyya" denilir. Bu dine Mecusilik denildiği gibi, Zerdüşt'e isnaden "Zerdüştilik"'.ve ilah Ahura Mazda'ya isnaden de "Mazdekilik" adı verilmiştir.

Mecusilik dinine ait bilgiler, bu dinin kutsal kitabı olan Avesta'da bulunmaktadır. Avesta, Zerdüşt'ün ilahileri olan Gatha'lar bölümü hariç, II. Şahpur zamanında tedvin edilmiştir. Daha sonra İslam'ın üçüncü yüzyılında yeniden kaleme alınmıştır. Avesta, zamanla değişik yorumlara tabi tutularak karmaşık ve anlaşılmaz formlarda ortaya çıktığı için, kimlerin Mecusi olduğu tarihçilerin dahi çözemediği bir muamma durumunu almıştır (A. Bausani, İslam Düşünce Tarihi, İstanbul 1990, I, 77).

Mecusilik, İran'a sonradan gelen arya(soylu)lara telkin edildiği için bir soylular dini olarak ortaya çıkmıştır. Bu anlamda Mecusilik (Zertüştilik), aryaların kurduğu Hindnizm, Jainizm ve Sikh(sih) dini ile beraber ari(aryai).. dinler kolunun bir üyesidir.

Mecusilik dini henüz ortaya çıkmadan önce İran'da aryaların kendileri ile beraber buralara getirdikleri animizm-naturalizm karışımı dinler ve bu dinlere ait ilahlar bulunmaktaydı. Mesela Mithra (Mehr) güneşte ikamet ettiğine inanılan bir Mecusi tanrısı olup, geç dönemlerinde Mecusiliğin bir türevi olarak ortaya çıkmıştır.

İslam ve ehli kitap kaymaklarında belirtildiği gibi, dini inançlar bakımından oldukça çeşitlilik gösteren Zerdüşt öncesi İran'da, animizm -natüralizm karışımı inançların yanında, ilahi bir dinin varlığı da tartışmasızdır. Cassas Ebu Bekir er-Razi Ahkamu'l Kur'an'ında, Feridun'dan itibaren İran Viştaseb dönemine kadar uzunca bir zaman tevhid inancına sahip olduğunu söylemektedir. Şehristani, el-Milel'de; İranlıların Mecus dininden önce, Hz. İbrahim (a.s)'in Hanif dininden olduklarını zikretmektedir.

Taberi'ye göre, İsrailoğullarından bir peygamber, Keyaniyan hanedanının dördüncü hükümdarı olan Viştasebe tebliğci olarak gönderildi. Bu peygamber Viştaseb'in sarayında daha önce Filistinde yaşamış olan Zerdüşt'le karşılaştı. Bu peygamber Viştaseb ve halkına tebliğini İbranice yapıyor, Zerdüşt'de bunu Pehleviceye çeviriyordu. Hükümdar Viştaseb bu zamana kadar Sabii dinine mensuptu. Ancak, bu peygamber vefat edince Zerdüşt bunu fırsat bilerek şeytanın vesveselerini yeni bir din olarak tebliğ etmeye başladı. Ebu Davud, İbn-i Abbas'tan rivayetle, Hz. Peygamber (s.a.s)'in Farslılar'ın nebisi ölünce, şeytan onlara Mecus akidelerini yazdırdı" (Ebu Davud, Harac, 31) şeklinde gelen bir hadis-i şerifine göre, Zerdüşt'ün kurduğu dinden önce İran'da ilahi bir dinin varlığı kesinlik kazanmaktadır.

Hurrakan'ın oğlu Zerdüşt, M.Ö. VII. ile VI. yüzyıllar arasında yaşamıştır. İran sarayındaki İbrani peygamber vefat edince Viştaseb, Zerdüşt'ün tebliğine muhatab oldu ve onun geliştirdiği yeni dini kabul ederek, yayılması için yardım sağladı. Ayrıca tüm İran'da bir çok ateşgede (içinde ateş yanan Mecusi tapınağı) inşa ettirdi. Viştaseb'in oğlu İsfendiyar ise, zaman zaman baskıya varan yöntemleri) bu dini, İran'dan Anadolu içlerine kadar her yerde yaygınlaştırdı.

Zerdüşt, ilah Ahura Mazda tarafından kendisine vahyedildiğini (!) iddia ettiği Gathaları, her biri on bin mısradan ibaret eserini, on iki bin öküz derisine yazmıştı. Gathalarda Avesta içinde yer alır. Avesta da yorum (zend)u ile birlikte "Zend Avesta" diye isimlendirilmiştir.

Rivayetlere göre Zerdüşt, bir sabah tanyeri ağarırken kutsal nehir Daiti'nin küçük bir ırmağına inmiş, buradan bir miktar su içtikten sonra, elinde ışıktan bir asa taşıyan ferişteh (melek) Vah Manah ile karşılaşmıştı. Manah onu Ahura Mazda'ya götürmüş ve yeni dininin emirlerini oradan almıştır. Böyle bir ruhi tecrübe geçiren Zerdüşt, henüz Azerbaycan'da bulunmaktaydı ve dinini ilk kez burada tebliğ etmeye başlamıştı. Zerdüşt, tebliğinin ilk dönemlerinde önemli zorluklarla karşılaştı. Bunun üzerine Azerbaycan'dan ayrılıp Belh'e geldi. Bu arada yol boyunca düşüncelerini gözden geçirdi, bazı düzeltmeler yaptı. Belh bu yeni dinin yayılma merkezi oldu.

Zerdüşt, yeni dinin şu dört ilkesinin uygulanmasıyla, Ehrimen (zulmet)in ifsadından dünyanın kurtulacağına inanıyordu: 1. Ahura Mazda'ya ibadet, 2. Feriştehlere saygı; 3. Cin ve şeytanlara lanet; 4. En yakın ile evlilik (Ö.R. Doğrul, Dünyadaki Dinler Tarihi, 140).

M.Ö. I. bin yıldan itibaren İran'da sosyal hayat tarım ve çiftçiliğe göre teşekkül etmeye başladığından eski dinlerin ilah ve ayinleri (kurban kesmek gibi), Zerdüşt tarafından terk edilerek, sadece Ahura Mazda'nın bakışları önünde çiftçilik ve tarımla uğraşmak gibi bir ibadet şekline dönüştürüldü. Ahura Mazda, insanlardan ibadet olarak sadece iş (çiftçilik) ve barış istiyordu. En büyük ibadet, kuru bir çöl parçasını ekili bir toprak haline getirip, insanların yararlanmasına sunmaktır. Bu anlamda Zerdüştlük, tarım kültürüne dayalı sosyal bir ıslah dinidir.

Zerdüşt dininde maddi dünyanın Cennetten daha değerli olduğuna inanılır. Çünkü kötülüğün gücüne karşı verilecek savaş ancak bu dünyada yapılabilir. Bu anlamda Zerdüştlük (mecusilik) dünyevi bir dindir.

Gathalarda işlenen ana konu, Ahura Mazda'dır. Gathalarda tam ifadesini bulan Zerdüşt dini, senevi (dualist) ilah inancına sahip, birbirlerine karşı kıyasıya bir mücadeleye tutuşan ilahların ebedi olarak savaştığı bir dindir. Bu dinde alem, hayır ve şerrin üstünlük sağlamak için mücadele ettiği bir savaş alanıdır. Bu mücadele ve çatışmanın bir tarafında iyilerin iyisi "nur ilahi" Ahura Mazda ve ona yardım eden feriştehler; öte yanda yalan şeytanı, "zulmet ilahı" Angra Mainyu ile yardımcıları yer alır. İnsan bu mücadelede tanrılardan birisinin yanında yer alarak iyi ya da kötülüğünü ortaya koymak zorundadır. Bu savaş, sonunda, Ahura Mazda ve yandaşlarının zaferleri ile sona erecektir. Hayatın belirleyici aslı Hürmüz (Ahura Mazda) ile Ehrimeni (Angra Mainyiz) güçler arasındaki mücadeledir.

Ateş, ışık tanrısı olan Ahura Mazdayı sembolize eder ve her tapınakta (ateşgede) bir ateş odası bulunur. Bu tapınaklardan alınan kutsal ateş, söndürülmemek üzere evlere götürülürdü. Ateşgededeki ateşi yakmakla görevli rahip, ateşi kirletmemek için eline eldiven giyer, ağzının üstüne de bir peçe takardı.

Aydınlık ilahı Ahura Mazda'ya inananlar cennete, Angra Mainyu'nun yanını tutanlar da cehenneme gitmeye mahkumdur. Zerdüşt kendisinden üç bin yıl sonra Ehrimeni gücün sona ereceğine, Hürmüz'ün hukümranlığının her tarafı kuşatacağına inanmıştı.

Mecusilik (Zerdüştilik) sonraki dönemlerde haleflerinin elinde yorumlanarak tahriflere uğradı. Zerdüşt'ün savaş açtığı Mithra ve Anahita gibi animistik ilahlar, yeniden Mecusiliğe sokuldu.

Zerdüşt dinine ilk ağır darbeyi Hükümdar Darius döneminde, M.Ö. 331 yılında Doğu seferini yapmakta olan Büyük İskender vurdu. İskender Avestaları toplatıp Persepoliste yaktırdı ve Mecusiliği yasakladı.

Zerdüştlüğün, Vıştaseb'i takib eden birinci yüzyıl dışında pekbir etkinliği olmamıştı. M.Ö. 260 ile M.S. 224 yılları arasında Mecusiler karanlık bir dönemden sonra, daha önce eşi görülmemiş bir gücü ellerine geçirdiler. Sasaniler, Mecusilerin yardımı ile İran'da iktidarı ellerine geçirince karşılığında Mecusilere akidelerini yayma fırsatı tanıdılar. İran'da Mecusiliğin Sasanilerce yeniden teyit edilmesi dini siyasi yapılanmada, Sasani Mabetler iktidarını ortaya çıkarmış oldu. Bu yeni dini-siyasi yapılanma, İran da soylu (aryai) olmayan aşağı tabakalara ve sınıflara karşı sistemli bir zulmün yapıldığı yeni bir dönemi başlatmış oldu. Bu yeni zulüm dalgası, gelecek yüzyıllarda geniş halk kitlelerinin kendi istekleri ile İslam'a girmelerini kolaylaştıran tarihi şartları oluşturdu.

Miladi III. yüzyılda Mani, Mecusi dininin esaslarından yararlanarak yeni bir din (Manieheisme) kurdu. Mani'nin asıl amacı Zerdüştlüğü ıslah etmek ve ondan evrensel bir din meydana getirmekti. Bunun için Mecusilik, Budhizm ve Hristiyanlık karışımı bir din kurmaya çalıştı. Kendisinin, Hz. İsa'nın müjdelediği "Faraklit" (Süryanice Munhamenna, arapça Muhammed) olduğunu iddia ederek peygamberliğini ilan etti. Mani, madde ve karanlığı kötülüğün yaratıcısı; ışık ve melekut aleminin ise iyiliğin yaratıcısı olduğunu ileri sürerek, Mecusilik dininin ilkelerinden yararlandı. Madde ve ışık ezeli ve ebedi bir mücadele içindedir. Kurmuş olduğu kainat nizamı ve gök düzenini Sasani sarayının sınıfsal hiyerarşisine kıyasla yorumlamıştı. Manişeizm I. Vehram (Behram) döneminde yasaklandı, Mani de ortodoks Zerdüşt din adamları tarafından idama mahkum edilerek öldürtüldü. Manişeist katifler, İslami dönemde halifelerin saraylarına kadar sokularak inançlarını yaymaya çalışmışlardı. Mutezile ve Eş'ari kelamcılar bunlara karşı şiddetle mücadele ettiler.

Mazdek, M.S. Beşinci yüzyılın sonlarında Hükümdar Kabad (Kral Kavad)'ın himayesi altında, Zerdüşt dininin bazı kısımlarının değiştirilmesi ve yeniden yorumlanması neticesinde bazı görüşler ileri sürdü. Mazdek, ortaçağın ilk dönemlerinin komünizmini kurarak kadının orta malı olarak herkesin istifadesine sunulmasını zorunlu hale getirdi. Hatta bunu bir müddet uygulamaya koyduğu da bilinmektedir. Fakat bir süre sonra Kabad, Mazdek ve adamlarının birçoğunu öldürttü, Kabad'da oğlu Anuşirvan tarafından bir darbe ile devrildi. Anuşirvan Mazdeki inançlara karşı savaş açtı. Ancak orta Asya'da, Anadolu'da ve İran'da gizli bir şekilde teşkilatlandılar.

Mazdeki etkiler, İslami döneme sarkarak Babekiyye, İbahiyye, Karmatiyye ve Muhammire gibi isimler altında Mecusilik akidelerini yaymaya çalıştılar.

Hz. Peygamber (s.a.s)'in doğduğu gece meydana gelen büyük mucizelerden birisi de Mecusiliğin ebedi sanılan ateşinin sönmesi ve Kisranın sarayının on dört sütununun devrilmesiydi. Bu mucize, Mecusiliğin Sasanilerle gelen müşrik dini-siyasi etkinliğinin artık yok olacağı anlamını taşıyordu.

İslamın doğduğu ve yayıldığı sıralarda, Mecusilik, İran dışında Umman, Bahreyn, Yemen ve Necran bölgelerinde yaygındı. Asr-ı saadette mecusilere ehl-i kitap uygulaması yapılmıştır. El-Balazuri'nin beyanına göre, Hz. Peygamber (s.a:s), Hicretin yedinci yılının sonuna doğru, Ala' b. Abdullah el-Hadramiyi, Bahreyn halkını İslama davet için bölgeye gönderdi. Zerdüştlerin bir kısmı İslama girdi. İslamı kabul etmeyenler de Yahudi ve Hristiyanlarla birlikte "cizye" ödemeyi kabul ettiler.

El-Balazuri'deki bir başka rivayette de, Hz. Peygamber (s.a.s), Ebu Zeyd'e Umman Mecsilerinden cizye almasını emretmiş olduğunu zikredilir. Allah (c.c), Kuran-ı Kerim'de, "Mecus"ları Yahudi, Sabii ve Hristiyanlardan sonra, müşrik putperestlerden önce zikretmiştir. el-Hac, 17. Bu ayet doğrultusunda ve Resulullah'ın uygulamaları ışığında, İslam hukuku, Mecusilere ehl-i zimmet statüsü tanımıştır.

Hz. Ebu Bekr (r.a)'ın hilafeti sırasında Bahreyn Mecusileri cizye ödemeyi reddettikleri için üzerlerine asker gönderilmişti. Hz. Ömer (r.a), Caz' b. Ma'uya'e, Bahreyn Mecusileri için, "yakın akraba evliliği yapan erkeklerin karı ve çocuklarından ayrılması, yemeklerde Mecusi adeti üzere dua yapılmaması ve Mecusi (mani) sihirbazların katledilmesi emrini göndermiş ve o da bu emri üç gün süreyle uygulamıştır. Bu uygulamanın duyulması üzerine Abdurrahman b. Avf, Hz. Ömer (r.a)'e Hz. Peygamber (s.a.s)'in, "onlardan yalnız cizye alınacağı, başka bir mükellefiyetlerinin olmadığı" hakkındaki hadis-i şerifini (Ebu Davud, Harac, 31) nakledince, Hz. Ömer (r.a) bu hadis doğrultusunda uygulama yapmaya başlamıştır. İslam egemenliği altında, Mecusilerin yaşadığı her yerde cizye ödemeleri koşuluyla dini adet ve ayinlerine müsamaha gösterilmiş, ateşgedeler faaliyetlerine devam etmiştir.

Fethi takip eden yıllar içinde İran'da yaşayan Mecusi halk, İslam'ın adil düzeni karşısında kitleler halinde İslam'a girdiler. Zira Mecusi inanç ve uygulamaları, bütün türevleriyle aristokrat (sınıflı) bir din, bir soyluluk inancı olarak yerli halk kitlelerini tahkir etmeye ve aşağılamaya devam etmekteydi. Hatta ilginç bir uygulama olarak da İslam öncesi dönemlerde, Mecusiliğin fiillerinden olan en yakın akraba ile evliliğin sadece soylular arasında yapılabileceği, çünkü bu adetin bir soyluluk alameti olduğu ilan edilerek aryai olmayanlara aşağılayıcı bir sınırlama olarak yakın akraba evliliği yasaklanmıştı. İslam fethi, Mecusi dininden kaynaklanan sınıf düzenini ortadan kaldırarak, çarpık aile ilişkilerini ebediyyen ilga etti.

İslami dönemde, Mecusi kalıntılar İslam'a karşı oluşturulan mukavemet gruplarının psikolojik dayanağı olmaya devam etti. Mecusi inançlarıyla bütünleşen Sasani saltanatı, İslam'ın hükümranlığı karşısında boyun eğdikten sonra, İrani (Farsi)lik haline dönüştü. Ehl-i Beyt'i Sasanilerin varisleri kabul ederek, Hz. Ali (r.a)'nin taraftarları arasına sızıp Ehl-i Beyt'in hukukunu müdafaa perdesi altında Zerdüşt (Mecusi) inançları ile İslam akidesini bozmaya çalıştılar. Şia'nın gulat kesiminde zuhur eden beyaniyye, ilhad ve ibahilik (her şeyi mubah gören mazdeki serbestlik) v.b. gibi fırkalar, akidelerini Mecusi ve Mazdeki etkilerle beslemekteydiler.

Hicri I. yüzyılın başlarında İran asıllı Mecusiler, İran-Azerbaycan arasında kalan bölgede siyasi iktidarı ellerine geçirince, bölgenin sosyal-siyasi çehresinde hızlı deformasyonlar meydana geldi. Bu bölgede İslam'a karşı Mecusi akideleriyle beslenen bir savaş ve mücadele dönemi başlattılar. Bu dönemle Gulat-ı Şiadan olan El-Babekiye el-Hürremiyye mezhebi, şu dört ilkeyi kabul ederek Mecusi Mazdeki bir misyonu yürüttüklerini ortaya koydular: 1. Siyasal iktidarı ele geçirmek; 2. Ric'at akidesini yaymak; 3. Mecusiliğin nur ve zulmet ilahlarına inanmak; 4. Kadının orta malı olduğunu kabul etmek. Babek, Abbasi halifesi Mu'tasım zamanında uluhiyyetini ilan ederek isyan etti.

Mecusi etkiler altında ortaya çıkan bir başka gulat-ı Şia ekolü de Batıniliktir. Bu mezhep, Irak'ta ayrıca Karmati ve Mazdeki adını almıştır. Bu mezhebin ilk kurucusu, Ahfaı'lı Mecusi dönmesi Me'mun b. Deysan olup; İran ve Irak'ta İslam kisvesi altında Mecusiliği yaymaya çalışmıştır (İzmirli İ. Hakkı, Yeni İlmi Kelam, Ankara 1981, 105).

Hicri XIII. yüzyılda Mecusiliğin farklı bir yorumu ile ortaya çıkan Babilik ve Bahailik, İran'daki Mecusiliğin bütün folklorik mirasına sahiptir. Babi (Bahai)ler eski İran hükümdarı Cemşid (ışıklı ulu padişah)'in tahta çıkışı olan 21 Mart (Nev Ruz) gününü bayram kabul ederler. Günümüzde Türkiye'de yaşayan gulat-ı Şia (Alevi) topluluklar arasında bu adet ateş , üzerinden atlamak ve etrafında dans etmek şeklinde varlığını sürdürmekte olup Mecusilik geleneklerindendir.

Mecusiliğin temel düalizmi olan "nur" ve "zulmet" ilkesi, İslami dönemin ikinci yüzyılından itibaren çeşitli felsefi sistemler üzerinde belirleyici etki yapmaya başladı. Bu anlamda bir etki ışraki filozof Sühreverdi'nin kozmoloji teorisinde açıkça görülmektedir. Sühreverdi'nin kozmolojisinde kainat, Mecusilikte yaratıcı ilkeler olan ışık ile karanlığın derecelerinden oluşmuştur. Işıklar ışığı (Nurul-Envar, İlahi Zat), tüm varoluşun kaynağıdır. Işraki felsefenin melekler hiyerarşisi de, Mazdek melekler ilmine dayanır (S. Hüseyin Nasr, Üç Müslüman Bilge, İstanbul,1985, 82, 83). Sühreverdi'nin fizik (cisim) teorisinde de ateş, bir ışık formu olarak yüce ışığın (Nurul-A'zam) yeryüzündeki doğrudan vekili kabul edilir. Nitekim Zerdüşt de ateşi, Ahura Mazda'nın yerdeki sembolü kabul ederek, ona tazimde bulunmuştu.

Kaderiyyeciler, Allah(c.c)'ı hayırların; şeytanı da şerrin yaratıcısı kabul etmekle, Allah (c.c)'ı Hürmüze, şeytanı da Ehrimen'e karşılık yaratıcı ilke kabul ettiklerinden, Ümmetin Mecusileri olarak isimlendirilmişlerdir (Aliyyü'l-Kari, Şerhu'l-Fıkhıl Ekber, İstanbul 1979, 140).

XVIII. yüzyılda İran'da meydana gelen karışıklıklar sonucunda Mecusilerine en yoğun olarak bulunduğu Kirman'daki Zerdüşti semti tahrip edildi. 1887-1888 yılları arasında Kirman ve Yezd civarında toplam Zerdüştilerin sayısının 7000-8000 kişi olduğu sanılmaktadır. Britanica Ansiklopedisinin 1911 yılı baskısında toplam Zerdüştilerinin sayısı 9000 olarak verilmiştir. Mecusilerin Hind kolu olan Parsi'lerin,1941 yılında Hindistan'daki toplam nüfusları 114890 olarak bilinmektedir. 1951 istatistiklerine göre bütün dünyadaki Zerdüştilerin toplam sayısı 135000 dir.

İsmail ÇEBİ


2-)Mecus olma durumu.


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 

Kelime Türü Nedir ?

Bu kelime Dini bir Terimidir.

Dil
Anlamı
İngilizcesi İngilizce
Zoroastrianism, Mazdaism.

Sizde içinde Mecusilik kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Mecusilik kelimesi anlamı 90 defa okunmuştur. [242185] Mecusilik kelime anlamı, Mecusilik nedir, Mecusilik ne demek, Mecusilik sözlük anlamı

Paylaş