Mevleviyye, Mevlevilik Nedir

Mevleviyye, Mevlevilik Nedir ? Mevleviyye, Mevlevilik Ne demek ?

1-)tasavvufta Mevlana Celaleddin-i Rumi hazretlerinin ve talebelerinin takip ettiği yol, tarikat. Asıl adı Muhammed olan Celaleddin-i Rumi’ye, “efendimiz” manasındaMevlana lakabı verildiği için onun tasavvufta takip ettiği yola da “Mevleviyye” veya “Mevlevilik” adı verilmiştir.

Âilesiyle birlikte çocukken Konya’ya gelen Mevlana Celaleddin-i Rumi, zamanın usulüne göre tahsilini tamamladı. Babası Sultanü’l-Ulema Muhammed Behaeddin Veled’in vefatından sonra, vaizlik ve müftülük vazifesini yürüttü. Babasının talebelerinden Seyyid Burhaneddin Muhakkık Tirmizi Konya’ya geldiği zaman Celaleddin-i Rumi tasavvufa yönelip talebesi oldu. Seyyid Burhaneddin Muhakkık Tirmizi’nin vefatına kadar onun terbiyesinde kaldı. Bir müddet yalnız kalıp tarikat adabına uygun olarak kendisine tabi olan talebelerin terbiyesiyle meşgul oldu. 1244 senesinde Şems-i Tebrizi Konya’ya gelince, sohbetlerinde bulundu. Şems-i Tebrizi’nin şehit edilmesinden sonra tasavvufi hayata devam eden Celaleddin-i Rumi talebelerini terbiye etti. Çelebi Hüsameddin’i kendine halife seçti. Çelebi Hüsameddin Mevlana’nın vefatına kadar 15 seneden fazla ona hizmet etti.Mevlana hazretlerinin büyük bir vecd ve heyecan içinde terennüm ettiği Mesnevi’nin metnini yazdı. 17 Aralık 1273 (H.5 Cemaziyelahir 672)de Mevlana Celaleddin-i Rumi vefat etti.

Hayatında tarikat kurmak gibi bir teşebbüsü olmadı. Fakat daha sonra “Mevleviyye” adını alacak olan yolun temel esaslarını ortaya koydu. Mevlana Celaleddin-i Rumi hazretlerinin kendinden sonra gelecekler için açtığı yolun temel esasları kısaca şunlardır: Allahü tealaya karşı sonsuz bir iman ve teslimiyetle birlikte ilahi bir aşk ve muhabbete sahip olmak. Peygamber efendimize karşı sonsuz itimat ve bağlılıkla O’nun nurlu yolunda giderek kemale (olgunluğa) ermek Kur’an-ı kerimi bütün hakikatlerin aslı bilerek her hal ve amelini O’na uydurup dünya ve ahirete dair bütün işlerinde hükümlerinden ayrılmamak. Bütün varlığını Allahü tealanın zikrine ve ibadetine vererek en büyük neşeyi O’na kul olmakta bulup O’ndan başkasına iltifat etmemek. Ömür boyu Allahü tealanın yolunda hizmet yaparak insanların gaflet ve maddecilikten kurtulmalarını sağlamak için çırpınmak. Allahü tealanın insanlığa örnek olarak gönderdiği Peygamber efendimizin, alimlerin ve veli zatların en bariz vasıfları olan; söyledikleri ve insanlara tavsiyede bulundukları şeyleri önce kendileri yaşayarak amel etmek. Tevazu, hoşgörü, şefkat, merhamet, cömertlik, muhabbet gibi güzel huylarla ahlaklanmak.

Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin vefatından sonra talebeleri arasında, onu kimin temsil edeceği bir müddet tartışma konusu oldu. Mevlana’nın son hastalığı sırasında; “Çelebi Hüsameddin halife olur!” sözü delil gösterilerek oğlu Sultan Veled’in de tasdikiyle Mevlana Celaleddin-i Rumi hazretlerinin vazifesini Çelebi Hüsameddin üstlendi. Medrese ve küçük birkaç odadan ibaret olan Mevlana Dergahını imar edip, onun isteği üzerine Mimar Bedreddin Tebrizi’ye; Alemüddin Kayser, Muinüddin Pervane ve Gürcü Hatun tarafından türbe yaptırıldı.

Çelebi Hüsameddin 1284 senesinde vefat edince Sultan Veled onun yerine geçti. Babasının tasavvufta takip ettiği yola Mevleviyye adını verdi. Etrafa halifeler göndererek Mevleviyye tarikatının adab, erkan ve usullerini tesbit etti. Zamanının Selçuklu beylerine ve Moğol emirlerine nüfuz ederek siyasi hayat üzerinde tesirli oldu. Mevlana Türbesine ve Mevleviyye Dergahına büyük vakıflar sağladı. Sultan Veled vefat edince yerine oğlu Ulu Ârif Çelebi geçti. Ulu Ârif Çelebi gerek babasının sağlığında, gerekse babasının vefatından sonra pekçok yerlere seyahatlerde bulunarak Mevleviliğin yayılmasına çalıştı. Sultaniye, Kütahya, Karaman, Tokat gibi merkezlerde dergahlar açtı; oralara halifeler, dervişler gönderdi. Babasının beylerle ve emirlerle kurduğu yakın münasebetleri geliştirdi. Ayrıca Anadolu’da yaygın olan tasavvuf ehliyle yakınlık kurup, onlardan müridler (talebeler) edindi.

İnsanların Allahü tealanın rızasına, dünya ve ahirette saadete kavuşmalarını gaye edinen Mevleviyye yolu, geniş kitleler ve Selçuklu Sultanları üzerinde tesirli oldu. Osmanlı Sultanları da Mevlevilere ve Mevleviyye dergahlarına değer verdiler. Sultan İkinci Bayezid Han, Mevlana hazretlerinin türbesindeki “Sandukaları” yeniletti; örtü olarak kıymetli kumaşlar gönderdi. Yavuz Sultan Selim Han dergaha vakıflar tahsis etti, türbeye su getirtip şadırvan yaptırdı. Kanuni Sultan Süleyman, dergahın mescidini inşa ettirdi. Sultan İkinci Selim Han Mevlana Dergahını genişletip derviş hücreleri ilave ettirdi, dergahın yanına da kendi adıyla anılan Sultan Selim Camiini yaptırdı.

Yeniçeri Ocağının ve bozulmuş olan Bektaşiyye tekkelerinin kapatılmasından sonra Sultan üçüncü Selim Han ve Sultan İkinci Mahmud Han dönemlerinde de Mevlevilere karşı büyük iltifat ve ikramlar gösterildi. Daha sonraki Osmanlı sultanları da Mevlevilere karşı çok ilgi gösterdiler.

Devlet adamlarından ve halktan büyük destek gören Mevleviler köylere kadar yayıldılar. Çok büyük hizmetlere vesile oldular. Ancak Bektaşi dergahlarına ve Yeniçeri Ocağına sızan ve bu ocakların bozularak kapatılmasına sebep olan Eshab-ı kiram düşmanı Hurufiler zamanla Mevlevi dergahlarına da sızdılar. Hacı Bektaş-ı Veli hazretlerinin ismini istismar ettikleri gibi, Mevlana Celaleddin-i Rumi hazretlerinin isminin arkasına sığınarak bozuk inanış ve düşüncelerini Mevleviler arasında yaymaya başladılar. Mevlevi şeyhlikleri cahillerin eline düştü. Mesnevi’de geçen “ney”i çalgı sanarak ney, dümbelek gibi şeyler çalmaya, dans etmeye başladılar. İbadetlere haramlar karıştırdılar. İslamiyetin ve Celaleddin-i Rumi’nin beğenmediği bu oyun aletleri, tekkelerden toplanarak, o tasavvuf üstadının türbesine konunca, türbeyi ziyaret edenlerden bir kısmı bunları onun kullandığını zannederek aldandılar. Sultan İkinci Mustafa Hanın hocası Vani Muhammed Efendi, Mevlevilerin simalarını (aletsiz, çalgısız olan ses) ve Halvetilerin rakslarını (dans) yasak ettirdi. Mevlana Müzesinde bulunan çalgılarsa 1945 senesinde müzeye konulmuştur. Müzedeki envanter defterinin incelenmesi neticesinde; Mevlana Müzesinde bulunan dört adet ney, bir kemençe, iki rebab, bir tambur, bir kudüm, bir keman, iki ud ve bir çengin nereden ve nasıl geldikleri ayrıntılarıyla görülecektir. Diğer çalgıların dokuz tanesi muhtelif kişiler tarafından hediye edilmiş, üç tanesi de müzeye vasiyet edilmiş olmaları sebebiyle alınmıştır. Bu çalgıların hiçbiri hazret-i Mevlana’ya ve hakiki Mevleviyye Dergahına ait değildir.

Osmanlı Devletinin yıkılışını hazırlayan, Avrupa’ya köle duruma düşmemizi sağlayan Tanzimat ve Islahat hareketlerine karşı çıkmayan Mevleviler, Avrupa hayranı devlet adamlarından destek gördüler. Yurt dışına gidip Osmanlı Devletinin aleyhine faaliyet gösteren Jön Türklerle münasebet kurdular. Midhat Paşa gibi mason devlet adamları Mevleviler arasına katıldılar. İkinci Meşrutiyetin ilan edilmesine ve Sultan İkinci Abdülhamid Hanın tahttan indirilmesine taraftar oldular. İttihat ve Terakki ileri gelenlerinin oldu bittiye getirerek girdikleri Birinci Dünya Savaşına Mevlevi Alayı olarak katıldılar. Kısaca her devirdeki devlet adamları üzerinde etkili oldular. 1925 senesinde Tekke ve zaviyelerin kapatılması ve faaliyetlerinin yasaklanmasıyla Mevlevi tekkeleri de kapatıldı. Konya’da bulunan Mevleviliğin merkezi Halep Mevlevihanesine nakledildi. Fakat 1944 senesinde Suriye Devletinin tekkelerle ilgili aldığı yeni kararlarla Mevlevilik resmi özelliğini kaybetti.

Hazret-i Ali’ye ve Peygamber efendimize (sallallahü aleyhi ve sellem) ulaşan Mevleviyye yolu silsilesinin Cüneyd-i Bağdadi hazretlerinden sonrası şöyledir: Cüneyd-i Bağdadi, Ebu Bekir Şibli, MuhammedZeccac, Ebu Bekr Nessac, Ahmed Gazali, AhmedHatıbi, Şemsü’l-eimme Serahsi, Behaeddin Veled (Mevlana’nın babası) Seyyid Burhaneddin Muhakkık Tirmizi, Mevlana.

Mevleviyye yolunda en önemli mevki babadan oğula veya ailenin büyüğüne geçen “Çelebilik”tir. Mevlana Celaleddin-i Rumi’den sonra Çelebi Hüsameddin hariç, Mevleviyye tarikatını Mevlana soyundan gelen Çelebiler idare etmiştir. Çelebiler, Mevleviyye yolunun ve Mevlana’nın temsilcisi sıfatıyla Konya’da Merkez dergahta bulunurlardı. Tekkelere Şeyh tayin eder, şeyhlere icazetname verirlerdi. Mevlana ve Çelebi Hüsameddin dahil tarikatın başına geçmiş olan Çelebilerin sayısı otuz dördü bulmaktadır. Bunlar arasında az da olsa ana tarafından Mevlana soyuna bağlı olanlar vardır. Çelebi, Çalap kelimesiyle ilgili olup ilahi anlamına gelmektedir.

Mevleviliğe yeni girmiş kişiye “muhib” ve “nev-niyaz” denirdi. Muhib, çilesini çıkarmış ve hücre sahibi olmuş (hücrenişin) bir “dedeye” teslim edilir, dede hücresinde kalan muhibe tarikat adabını öğretir, Mesnevi okuturdu. Muhib çileye girer dergah hizmetlerinde bulunurdu. Çile ve hizmetlerini bitirirse “çile çıkarmış, ikrar almış, hücrenişin olmuş” olarak dede olurdu. Çile ve hizmetteki zorluklara katlanamayıp vaz geçerse, çileyi yarıda bırakırsa çileyi kıran (çileşiken) sayılırdı. Dede ve dervişlikten sonraki mertebe “şeyhlik”ti. Şeyh, pir makamını işgal eder, Mevlevi tekkelerine şeyh olur, meşihatının tasdiki için Çelebi tarafından “meşihatname” verilirdi. Hilafet vermekse şeyhlerin, dedelerin bazan da muhiblerin ileri gelenlerine ait bir haktı. Müntesiplere zikir telkininde bulunabilmek için hilafet almak gerekirdi. Mesnevi okutmak için icazetname alan mevlevilere “mesnevihan” denirdi.

Mevleviler “elifi” adı verilen şalvar, dar kollu uzun ince gömlek, bele kadar inen önü açık yelek (haydari, haydariye), en üstte hırka giyerler; beyaz ve dövme yünden yapılmış serpuş (arakiye), sikke (külah-ı mevlevi), destar (sarık), kemer (elifi nemed) takarlardı.

Mevlevi dergahları olan mevlevihaneler asitane ve zaviye olmak üzere ikiye ayrılırdı. Âsitaneler büyük tekkeler olup burada çile çıkarılır, dervişler buralarda yetiştirilirdi. Âsitanelerin başında “asitane, huzur veya huzur-ı pir” adlarıyla anılan Konya Mevlana Dergahı gelirdi. Diğerleri, Bursa, Eskişehir, Gelibolu, Halep, Kastamonu, Karahisar, Kütahya, Mısır, Rumeli, Yenişehir asitaneleriydi. Zaviye adını alan diğer Mevlevi tekkeleri 80 kadar olup, Osmanlı topraklarına ve İslam alemine yayılmıştı. Zaviyelerin en mühimi, Mevlana’nın annesinin yattığı Karaman Tekkesiydi. İstanbul’da Galata (Kulekapısı), Yenikapı, Bahariye, Üsküdar mevlevihaneleri bulunmaktaydı. Mevlevi dergahları umumiyetle şehir dışında ve büyük bir bahçenin içinde inşa edilir, bahçenin bir tarafı mezarlık olurdu.

Mevlevi tarikatının Müslüman-Türk toplumu üzerinde büyük tesirleri görüldü. Sosyal yönden toplumu iyiliklere yönlendirirken, siyasi yönden devlet adamları üzerinde etkili oldu. Celaleddin-i Rumi’nin eserleri ile şahsının Türk edebiyatına büyük tesiri oldu. Bilhassa Mesnevi İslam ülkelerinde yetişen edib ve şairlerin ilham kaynağı oldu. Son dönemlerde Mevlevi tekkelerine giren musiki, gelişerek “tasavvuf musikisi” adıyla tasavvuf ve İslamiyetle ilgisi olmayan bir müzik dalının doğmasına sebep oldu.


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 

Sizde içinde Mevleviyye, Mevlevilik kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Mevleviyye, Mevlevilik kelimesi anlamı 44 defa okunmuştur. [239156] Mevleviyye, Mevlevilik kelime anlamı, Mevleviyye, Mevlevilik nedir, Mevleviyye, Mevlevilik ne demek, Mevleviyye, Mevlevilik sözlük anlamı

Paylaş