Mevzu Hadis Nedir

Mevzu Hadis Nedir ? Mevzu Hadis Ne demek ?

1-)MEVZÛ HADİS



Vaz'; iskat etmek, koymak, terketmek, iftira etmek, icad etmek anlamında olup; Mevzu' ise, vaza mastarından ism-i mef'uldur. Hz. Peygamber'in söylemediği bir sözü, yalan ve iftira ile ona nisbet etmek manasını taşıyan bir Usul'u Hadis terimi. Rasulullah (s.a.s), söylemediği halde çeşitli sebeblerle sahabe ve Tabiine izafe edilerek uydurulmuş sanatlı sözlerdir.

Mevzu hadisin değersiz ve ehemmiyetsiz olduğunu hesaba katarak, onun, bir şeyi yukarıdan aşağıya atmak manasına geldiğini söyleyen hadis alimleri de vardır(İbnu'l-Arrak, Tenzihu'ş-Şeria, Mısır 1375, I,5).

Hadis alimlerinin istilahında Hz. Peygamber'in ağzından uydurulan ve ona iftira edilen söz manasında mecazi olarak kullanılan "mevzu" tabiri, "muhtelak" (= icad edilmiş) ve "masnu" (=uydurulmuş) kelimeleriyle de izah edilmektedir (İ6n Kesir, İhtisarru Ulumül-Hadis, Mısır 1951, s. 78).

Ashab-ı Kiram ve daha sonraki zevata aitmiş gibi gösterilen bir takım sözler de mevzu kelimesinin kapsamına girmektedir(el-Leknevi, Zaferul-Emani' fi Muhtasari'l-Cürcani, Laknav 1304; s.238-239). Yalnız mevzu kelimesi, mutlak olarak kullanıldığı zaman, Hz. Peygamber adına uydurulan sözleri ifade etmektedir. Başkaları hakkında uydurulnıuş sözler için de çoğu zaman "bu falan adına uydurulmuş" ifadesi kullanılmaktadır (el-Leknevi, a.g.e., s. 238-239).

Kısaca mevzu hadis Hz. Peygamber (s.a.s)'in hadisi olmadığı halde kasıtlı olarak onun hadisi imiş gibi anlatılan söz olmaktadır. Allah Rasulü (s.a.s)'nin, söylemediği bir sözü ona nisbet etmek veya hadis uydurmak aşağıdaki hadis gereğince haram kılınmıştır. 'Her kim benim adıma yalan söylerse cehennemdeki yerine hazırlansın" (Buhari, İlm 38, Cenaiz 33, Enbiya 50, Edeb 13B Müslim Zühd 72; Ebü Davud, İlm 4; Tirmizi. Fiten 70, İlm 8, 13 Tefsir I, Menakıb 19:, İbn Mace, Mukaddime 4; Darimi, Mukaddime 25, 46; Müsned, II/47, 83, 133, 150, 159, 171).

Hadis usulü kaynaklarında bu hadis lafzi mütevatire misal gösterilmektedir (İbn Salah, Ulumul-hadis Nşr. Nureddin, t.y, Beyrut 1981 s.242). Mütevatir, yalan üzerinde ittifak etmeleri aklen mümkün olmayan bir topluluğun, yine kendisi gibi bir topluluktan rivayet ettiği haber demektir. Kettani, bu hadisin mezkur metni ile yetmiş beş sahabe tarafından rivayet edildiğini, ravilerinin isimlerini de belirtmek suretiyle, açıklamaktadır. (Kettani, Nazmu'l-Mütenasir Min Hadisi'l-Mütenasir, Mısır t.y, s. 29). Aynı lafızlarıyla olmasa da, Rasulullah (s.a.s) adına yalan uydurmanın mutlak günah oluşu hakkında gelen hadislerin yüzden fazla sahabe kanalıyla rivayet edildiğini söyleyen alimler de bulunmaktadır (Kettani, a.g.e., s.30).

Hadis böyle yüksek bir mertebede bulunmasına rağmen, haksız bir şekilde eleştirilmiş olduğu da görülmektedir: Her halde "idrac" yoluyla Rasulullah (s.a.s) adına kasıtsız olarak, sevap için hadis uyduranlar bu "müteammiden" (kasıtlı olarak) kelimesini bununla kendilerine cevaz kapısı açmak maksadıyla hadise sokuşturmuşlardır. "Veyahut da ravilerin başkalarından hatayla, vehimle veya yanlış anlamayla yaptıkları rivayetlerde kendilerini günahtan kurtarmak için bu "kasıtlı olarak" (müteammiden) kelimesine dayanmak için uydurmuşlardır. Bu yüzden o raviler şu meşhur kaidelerini koymuşlardır. "Yalandan doğan sorumluluk, bunu kasıtlı yapanlar içindir" (Mahmud Ebu Reyye, Adva' ale's-sünnetil muhammediye, Terc, Muharrem Tan (Muammedi Sünnetin Aydınlatılması), İstanbul 1988, s. 42).

Üzerinde durduğumuz hadis bu "müteammiden" lafzı ile mütevatir olmasına rağmen, bu kelimenin "mevzu" kabul edilmesi isabetsiz ve şaz olan bir görüştür.

İslam'da her hangi bir günahı işleyenin manevi bir cezaya çarptırılması için, işlenen suçun kasıtlı olmasının şart olduğu bilinen bir husustur. Hata eseri olarak işlenen suçlarda sorumluluk kaldırılmıştır. Bu hadis de buna bir delildir.

Bir çok ayet-i kerimede "Allah'a karşı yalan uyduran veya ayetlerini yalanlayandan daha zalim kim olabilir" buyurulmaktadır (el-En'am 6/21, 93, 44, el-A'raf 7/37, Yunus 10/17, Hud 111/18), Kehf I8/15). Allah'a yalan uydurmak, iftira etmek de yalanı kasıtlı olarak söylemektir. Hata ve yanılmadan dolayı meydana gelen günahların, sorumluluk dışında kalacağı hadiste geçen "müteammiden" lafzı ile konulmuş değildir. Bu mesele yukarda söz konusu edilen ayetlerle açıklanmıştır. O halde Kur'an-ı Kerim'in kayıtladığı gibi Resulullah (s.a.s.)'ın da, yalanı "kasıtlı olarak" (müteammiden) lafzı ile kayıtlaması mümkün değildir. Hz. Peygamber (s.a.s.), bu durumu gayet beliğ bir ifade ile açıklamıştır.

Herhangi bir hadisi, yalan olduğunu bile bile rivayet etmek, delil olarak kullanmak da hadis uydurmak kadar günahdır. Rasulullah şöyle buyurur: "Her kim benden yalan olduğu bilinen bir hadis rivayet ederse, o kimse yalancılardan biridir" (Müslim, (Mukaddime) 1, 9 Nşr. M. Fuat Abdülbaki). Bir başka hadis de: "İleride bir takım deccaller ve yalancılar ortaya çıkacak; sizlere ne kendinizin ne de babanızın işittiği hadisler getireceklerdir. Onlardan şiddetle sakınınız, sizleri sapıtıp fitnelere düşürmesinler" (Müslim, (Mukaddime) N.ş.r. M. Fuat Abdülbaki 1/12) buyurarak ümmetini uyarmış ve temkinli bulunmalarını tavsiye etmiştir.

Hadis uydurma girişimlerinin başlangıcını Hz. Peygamber (s.a.s.)'in zamanına kadar çıkaranlar varsa da; çoğunluk, Hz. Osman (r.a.)'ın şehid edilmesini takib eden olaylar sonucu oluşan grupların, hadisin otoritesinden kendi görüşleri lehine yararlanmak istemelerine bağlamaktadır. Gerçekten Sahabe asrının sonu kabul edilen Büyük Tabiiler devri, çeşitli grup ve mezheplerin ortaya çıktığı, dikkatsiz ve samimiyetsiz hadis öğrencilerinin artmaya başladığı bir dönem olmuştur. Hadis uydurma girişimini ilk başlatanlar Şia, Hadis uydurma hareketlerinin doğduğu çevre de Irak olmuştur (Sıbai, Es-Sünne ve Mekanetüha fi't-teşrii'l-İslami, Beyrut 1985, s. 79).

Hiç şüphesiz, Allah Rasulü (s.a.s) adına, ancak gerçek anlamda mü'min olmayan, Allah'dan hakkıyla korkmayanlar hadis uydurmuşlardır. Gönüllerinde İslamın yer etmediği şahıslar hiç çekinmeden meşrep, mezhep ve keyiflerine göre hadis üretmişlerdir. Bütün bu menfi durumlara rağmen, Sahabe, Tabiun ve sonraki devir muhadislerince uydurmalar sahih hadislerden tek tek ayıklanmıştır. Uydurulmuş hadisleri bir arada toplayan pek çok kitap da yazılmıştır.

Hadis Uydurma Sebepleri

1. Fırka, mezheb ve kabilesini savunma ihtiyacı:

Hz. Osman (r.a)'ın şehid edilmesiyle birlikte ortaya çıkan muhtelif batıl fırkalar fikirlerini yayabilmek için, halkı davalarının doğruluğuna inandırmak ve böylece taraftarlarının sayısını artırmak durumunda idiler. Bu itibarla, ilk olarak Kur'an-ı Kerim'e, sonra da hadislere baş vurarak onlarda prensiplerini destekleyecek naslar aradıklarından şüphe edilemez (İbnü'l-Cevzi, E!-Mevzuat, Nşr. Abdurrahman Muhammed Osman, Medine 1983, s. 31). Muhtelif fırkalar, hadisleri iki şekilde tahrif etme yoluna gitmişlerdir:

a. İşlerine gelmeyen hadisleri, inkar edip uydurma olduğunu iddia etmek.

b. Görüşlerine hadislerden destek bulmak için hadis uydurmak. Her grup hadisler karşısında bu tür tasarruflarda bulununca, hadis diye uydurulmuş sözlerin sayısında bir artış olmuştur.

2. İslam Düşmanlığı: İslam düşünce ve medeniyetinin kısa bir müddet zarfında benzeri görülmemiş hızla yayıldığı, hatta Bizans, Rum ve İran Sasani imparatorlukları olmak üzere bir çok devletleri etkisi altına aldığı bilinen bir husustur. İslamın ortaya çıkmasıyla başlayan İslam düşmanlığı, zındıklar tarafından, müslümanlara şevket ve devlet kazandıran İslam'ı tahrif etme şeklini almıştır.

3. İslam'a Hizmet Etmek Arzusu: Müslümanları iyi amellere teşvik etmek, kötülüklerden sakındırmak maksadıyla da hadisler uydurulmuştur. Özellikle amellerin faziletlerine dair hadisler bir takım cahil zahidler, dervişler ve safilerce uydurulmuştur. Bu tür uydurmaların, "kim falan gün şu kadar namaz kılar ve her rekatta şu sureleri bu kadar defa okursa, ona ahirette mükafat olarak... verilecektir" gibi genel bir formülü de bulunmaktadır. Halkı iyi işlere teşvik (terğib) ve kötü hareketlerden sakındırmak (terhib) maksadıyla hadis uydurulmasına cevaz veren tek mezheb, bid'at fırkalarından Kerramiyye mezhebidir (Nevevi, Şerhu Müslim, Mısır 1349 I, s, 56).

4. Şahsi Çıkar Sağlama Düşüncesi: Şahsi çıkar sağlamak amacıyla, çeşitli siyasi grupların düşüncelerine uygun hadis uyduranlar yanında, piyasa hesaplarıyla bazı maddelerle ilgili olarak hadis uyduranlar da olmuştur. "Patlıcan her derde deva olacağı" bunlardan biridir. Ayrıca, halk arasında saygın bir bilgin kabul edilmek için verdiği fetvalarını, uydurma hadislerle destekleyenler de, bu çıkarcılar grubuna dahildirler.

Hadis uydurmacıları, İslam'ın yasak kıldığı bu işi yaparken, her zaman açık olmaya cesaret edememişlerdir. Her biri bir başka kisve ve bir başka yolla ihanetlerini gerçekleştirmişlerdir. Uydurmacılar başlıca; uydurmalarını sahih hadislere karıştırmak, uydurulan sözün başına muhaddislerce makbul olan bir sened eklemek, henüz elde edilememiş hadisleri rivayet ediyormuş intibaı vermek için hadisin senedlerinden herhangi biri üzerinde değişiklik yapmak, iki hadisin sened ve metinlerini birbirine karıştırmak, rivayette hata etmiş olduğunu daha sonra anlamış olmasına rağmen, itibarını kaybetmemek için hatada ısrar etmek gibi yanlış ve yasak yollara başvurmuşlardır.

Hadis uydurmacılarını bu uydurma hadisleri tanımak için Muhaddisler bazı alametler ve ipuçları tespit etmişlerdir. Uydurmacıları tanımak için başlıca yollar; uydurmacıların hadis uydurmuş olduklarını anlatarak itiraf etmeleri, hadis uyduranları duruma vakıf olanların veya arkadaşlarının ihbar etmesi, hadis ilmiyle meşgul olanların, hakkında hadis uydurulmuş olan konuları araştırmaları ve tesbitleridir. Uydurulmuş hadisleri de şu yollarla tanımak mümkündür: Hadisin lafız ve manasındaki bozukluklar, hadisin güvenilir hadis kaynaklarında bulunmaması, Kur'an'a ve sahih sünnete muhalif olması akla, his ve müşahedeye ve tarihi olaylara aykırı olmasıyla tanınır.

Hadis uydurma hareketi bilhassa siyasi olayların hız kazandığı Cemel, Sıffin, Nehrevan gibi fitnenin kaynadığı dönemde çıkmaya başlamıştır. Hadislerin o güne kadar geniş çaplı bir yazıma tabi tutulmamış olması da hadis uydurmak isteyenlerin işine yaramıştır. Siyasi olaylar sebebiyle bloklara ayrılmış olan İslam cemaati, tuttuğu tarafın lehinde hadis uyduranlarla karşı karşıya kalmıştır. Mesela Sıffin olayında Hz. Ali tarafını tutanlar arasında bulunan aşırılar Hz. Ali'nin faziletiyle ilgili hadisler uydururken; Muaviye'nin kötülenmesiyle ilgili hadisler uydurmayı da ihmal etmemişlerdir. Buna karşılık karşı cephede yeralanlar. Muaviye'nin faziletiyle ilgili hadisler uydurmuşlardır (Suyuti, el-Leali'l-Masnua, I, 323, 286).

İslam aleminde bilhassa Irak bölgesi, o dönemde, hadis uydurma konusunda çok ileriye gitmiştir. İslam aleminin her tarafında hadis uyduranlar bulunduğu halde Irak'ta bunu sanat ve alışkanlık haline getirenler olmuştur. Buna dayanan Hz. Aişe;

-Ey Iraklılar, Şamlılar sizden hayırlıdır. Allah Rasulünün Ashabından kalabalık bir topluluk onlara gitti ve bize bildiğimiz şeyleri rivayet ettiler. Yine Rasulullah'ın ashabından bir topluluk size vardı, ama siz bize bildiğimiz ve bilmediğimiz şeyler rivayet ettiniz, demiştir (İbn Asakir, et-Tarihul-Kebir, I, 69).

Iraklılardan bir cemaat, kendilerine hadis rivayet etmesi için Abdullah b. Amr b. el-Âs'a geldiler. Abdullah onlara:

"Iraklılardan öyle bir kavim vardır ki yalan söylüyorlar. Yine yalan söylüyorlar ve maskaralık ediyorlar" demiştir (İbn Sa'd, et-Tabakat, IV, 267, 268).

Bunlar, bu hareketin ne derece tehlikeli boyutlara ulaştığının göstergesidir. İnsanları hadis uydurmaya sevk eden çeşitli sebepler vardır. Ayrıca bunlara yol açan grupların varlığı hadis uydurmaya en büyük nedendir. Bu gruplardan bir kaçı şunlardır:

1- Hariciler: Sıffin olayından etkilenerek ortaya çıkanların oluşturduğu bu grup, hakem olayına duydukları tepkinin neticesi, o gün ümmetin başında bulunanları tekfir ederek işe başlamışlardır. Her aşırılık gibi bunların aşırılığı da sert karşı tepkiyi doğurmakta gecikmemiş; toplu kıyımlara maruz kalmışlardır. Bu ortam onların hadis uydurmasına neden olmuştur. İbn Lehia, Haricilerden yaşlı bir adamın pişmanlıkla şöyle dediğini nakleder: "Bu hadisler dindir. Dininizi kimlerden (rivayet edip) aldığınıza dikkat ediniz. Biz (Hariciler) bir şey yapmayı arzu ettiğimiz zaman onunla ilgili olarak bir hadis uydururduk."

2- Kelam münakaşaları: Kaderiyye, Mürcie, Müşebbihe, Cehmiyye gibi mezheb mensupları mezheblerini ön plana çıkarmak ve taraftar kazanmak için hadis uydurmuşlardır. Mesela, imanın artıp eksilmesi tartışmaları esnasında Ahmed b. Muhammed b. Harb, "İman söz ve ameldir. Artar ve eksilir. Bunun dışında bir şey söyleyen bid'at ehlidir" sözünü uydurmuştur.

Muhalif taraftan buna cevap verilmekte gecikilmemiş; Muhammed b. Kasım et-Taylani şu sözü hadis diye uydurmuştur: "Kim iman artar ve eksilir iddiasında bulunursa, bilsin ki imanın artması münafıklık, eksilmesi küfürdür. Bunu diyenler tevbe ederlerse ne ala, değilse boyunlarını kılıçla vurunuz",

Mücessimeden Ebni's-Saadat b. Mansur, mezhebinin görünüşüne uygun olarak aşağıdaki sözü hadis diye uydurmuştur: "Cenabı Hak, Cuma geceleri yeryüzüne iner ve nurdan bir kürsi'nin üzerine oturur. Önünde bir levha, levhada rüyet, keyfiyet ve sureti kabul edenlerin isimleri vardır

3- Zındıklar: Müslüman görünerek İslamı temelden yıkmayı hedef alan zındıkların uydurdukları hadisler pek çoktur. Hammad b. Zeyd bunların uydurdukları sözlerin on dört bini aştığını söyler. Bunlarla ilgili olarak İbn Kutey'be şöyle der: "Hadislere üç yönden fesad ve kötülük karışmıştır. Bunlardan birisi de zındıklardır ki, çirkin ve olmayacak şeylerle hadis uydurdular. Bununla İslamı kökünden sökmeği, değerini düşürmeyi hedeflediler" (İlm Kuteybe, Te'vilü Muhtelifil-Hadis. s. 355).

4- Kıssacılar: Bunlar güzel ve beğenilen şeyler anlatmaya hevesli kimselerdir. Sözlerine güç ve güzellik katmak için Rasulullah (s.a.s)'in hadislerinden yararlanmak istediler. istedikleri manada bir hadis bulamayınca uydurma yoluna gittiler. İbn Kuteybe şöyle der: "Kıssacılar eskiden beri, avamın yüzlerini kendilerine döndürünce, bildikleri bütün münker, garip ve yalan hadisleri dillerinden akıtırlar. Cahil halkın kıssacıların önünde oturması, onların anlattıklarının acayip ve akil ölçülerinin dışında olması veya kalbe keder verecek, gözden yas akıtacak şeyler olması sebebiyledir. Kıssacı Cenneti anlatırsa şöyle der: "Allah dostuna beyaz incilerden bir köşk hazırlar. Köşkte yetmiş bir tane bölüm, her bölümde yetmiş bin kubbe, her kubbede yetmiş bin... Sanki görüyormuş gibi anlatır. Sayının yetmiş olması gerekirmiş, fazla veya eksik olması caiz değilmiş gibi anlatılır" (İbn Kuteybe, Te'vilü Muhtelif'l-Hadis, s. 355).

5- Salih fakat cahil kişiler:Bunlar dindar ve ibadete düşkün kişilerdir. Ancak cahillikleri ve halkı dine teşvik etme arzuları onları hadis uydurmaya sevkedebilir. Niyetleri belki kötü değildir, ama yaptıkları çok kötüdür. Meysere b. Abdi bunlardan birisidir. Abdurrahman b. Mehdi kendisine;

"Şu sureyi okuyana şöyle şöyle sevap verilir diye rivayet edilen bu hadisler nereden geliyor" diye sormuştu. Meysere, "uydurdum" cevabını vermiştir.

İmam Müslim bunlar hakkında şu hükme varıyor: "Bile bile yalan söylemek istemedikleri halde, dillerinden gayri ihtiyari yalan çıkıveriyor" (Müslim, Mukaddime, 1, 18).

6- Özel maksatlarla hadis uydurmak: Hadis uydurma faktörlerinden birisi de, takvası az kişilerin hadisi özel maksatlarına alet etmeleridir. Bu özel maksat bir yerden bir menfaat sağlamak düşüncesi olabildiği gibi; kişinin kinini, öfkesini, aşırı sevgisini desteklemek, haklı çıkarmak arzusu da olabilir.

Abbası halifesi Mehdi, güvercin beslemeyi çok severdi. Bunu bilen Gıyas b. İbrahim isimli birisi, ona yaranmak için, "Yarış ancak ok, toynak ve kanatla olur'' sözünü hadis diye uy duruverdi .

Sa'd b. Tarif el-İskafi'in oğlunu hocası dövünce o, "Çocuklarınızın öğretmenleri sizlerin en serlilerinizdir" sözünü intikam duygusuyla uydurdu (Dr. Subhi es-Salih, Hadis ilimleri ve Hadis, Istılahları, terc. M. Yaşar Kandemir, Ankara 1981, s. 225-236).

Rasulullah (s.a.s) ''Kim bana söylemediğim halde söyle söyledi deyip yalan isnad ederse cehennemdeki yerine hazırlansın'' buyuruyor. Dini bid'at, yalan ve hurafeden korumak için iki ana kaynağın; Kur'an ve Sünnetin tebdil ve tahriften korunması gerekir. Kur'an Cenabı Hakkın muhafazasındadır. Sünneti korumak ise ümmetin görevidir. Bunun için alimler bu konuda çok titiz bir çalışma içine girmiş ve Allah'ın rahmet ve lütfunun eseri olarak rivayet ve isnad ile Sünnetin sağlamını sahtesinden ayırmışlardır. Bu konuda yazılan eserler yanında hadis diye uydurulan sözleri tesbit edecek kaideler konulmuştur. Bir sözün uydurma olduğunu anlayabilmek için şu ölçüler göz önünde bulundurulur:

1- Uyduran kimsenin itirafı: Önce Kaderiyye mezhebinde iken tevbe eden Ebu Reca ağlayarak su itirafta bulunmuştur. "Kadercilerin hiç birinden hadis rivayet etmeyiniz. Vallahi biz kader hakkında hadis uydurur ve bunu insanlar arasında yayardık. Bundan da sevap umardık. Artık hüküm Allah'ındır."

Zındıklığı sebebiyle Basra valisi Muhammed b. Süleyman tarafından idam ettirilen Abdül-Kerim b. Ebi'l Avca, asılmadan önce su itirafta bulunmuştur: "Sizin aranızda dört bin hadis uydurdum. Bunlarda helali haram, haramı da helal gibi gösterdim" (Muhammed ez-Zefzaf, et-Ta'rif bil Kur'an vel Hadis, Beyrut 1984, s. 263).

2- Haberin lafzında ve manasında bozukluk bulunması. Bu daha ziyade uydurulan sözde, fesahat ve belagatın en yüksek mertebesinde olan Rasulullah'ın ağzından çıkması mümkün olmayan kelime ve gramer hatalarının bulunmasıyla anlaşılır.

3- Bir çok insanın görmesi gereken bir olayı bir kişinin gördüğünü iddia etmesi: Rafizilerin, Rasulullah (s.a.s)'in kendinden sonra hilafete Hz. Ali'yi tayin ettiğini ve fakat Ashabın bunu gizlediklerini iddia etmeleri buna örnektir.

4- Kur'ana ve sahih sünnete aykırı olması: Cenabı Hak: "Kıyametin ne zaman kopacağım bilmek Allah'a mahsustur " (Lokman, 21 /34) buyurduğu halde, Rasulullah (s.a.s)'in "Dünyanın ömrü yedi bin senedir. Biz yedinci binin içinde bulunmaktayız" dediğini ileri sürmek gibi; ki, Kur'ana ve Rasulullahın kıyametin ne zaman kopacağım bilmediğini ifade eden sahih sünnetine aykırı olduğu için uydurma olduğu ortadadır.

5- Akla, his ve müşahedeye aykırı olması: Buna bir örnek olarak su uydurmayı gösterebiliriz: ''Nuh'un gemisi Kabe'yi yedi defa tavaf ederek Makamın arkasında iki rekat namaz kıldı" sözünün uydurma olduğu ortadadır.

6- Tarihi vukuata aykırı düşmesi: Ömer b. Musa isimli birisi Humus Camiinde Halid b. Ma'dana isnad ederek hadis uyduruyordu. Cemaat içinde bulunan Ufeyr b. Ma'dan,

-"Halid b. Ma'danla nerede ve ne zaman görüştünüz?" diye sordu. Ömer b. Mu'a,

-108 yılında Ermeniye gazasında görüştük, deyince Ufeyr:

-Allah'dan kork! Halid b. Ma'dan 104 yılında vefat etti. Sen ise onunla ölümünden dört sene sonra görüştüğünüzü iddia ediyorsun. Üstelik o hiç bir zaman Ermeniyyede savaşmamıştır (M. Yaşar Kandemir, Mevzd Hadisler, Ankara 1975, s. 176-184).

Mevzu (uydurma) hadisler üzerine yazılan pek çok eser vardır. Bunların en meşhurlarından bir kaçı şunlardır:

1- İbnu'l-Cevzi: Kitabü'l-Mevzuat mine'l-Ehadisi'l-Merfuat

2- Mecdüd-Din el-Firuz-Âbadi: Hatimetü Sifri's-Saade

3- Celalüd-Din es-Suyuti: el-Leal-Masnua fi'l-Ehadisi'l-Mevzda

4- İbnu Arrak el-Hicazi: Tenzihü'ş Şeriati'l-Merfüani'l-Ahbari'ş Şeriati'l-Mevzua

5- Ali b. Sultan el-Kari: el-Mevzdat

6- Muhammed b. Ali eş-Şevkani: el-Fevaidü 'l, Mecmua fi 'l-Ehadisi'l Mevzua

7- Ebü'l-Hasenat Abdu'l-Hayy el-Leknevi: el-Asaru'l-Merfda fi'l Abbari'l-Mevzua

8- M. Yaşar Kandemir: Mevzu Hadisler, Menşei. Tanıma Yoları Tenkidi.

Sabahattin YILDIZ

İsmail KAYA


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 

Kelime Türü Nedir ?

Sizde içinde Mevzu Hadis kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Mevzu Hadis kelimesi anlamı 38 defa okunmuştur. [250767] Mevzu Hadis kelime anlamı, Mevzu Hadis nedir, Mevzu Hadis ne demek, Mevzu Hadis sözlük anlamı

Paylaş