Toprak Huküku Nedir

Toprak Huküku Nedir ? Toprak Huküku Ne demek ?

1-)Alm. Landrecht (n), Fr. Droit Foncier (m), İng. Land law. Bir devletin sınırları içindeki toprakların mülkiyetini ve kullanılmasını düzenleyen hukuk dalı. Arazi ve onunla ilgili hukuki müeyyide ve kuralları ortaya koyar.

Toprak hukuku, diğer birçok hukuk dalını yakından ilgilendirmektedir. Doğuşundaki gayesi itibariyle bir kamu (amme) hukukudur. Toprakla ilgili alım-satım, kira, rehin (ipotek) gibi sözleşmelerin hukuki müeyyidelerini düzenlemesi bakımından da bir özel hukuk niteliği arz etmektedir. Fakat devlet tarafından dağıtılan toprakların belli bir müddet satılamaması veya kiraya verilememesi şartı her zaman konulabilmektedir. Bundan dolayı toprak hukuku tam bir özel hukuk niteliği de taşımamaktadır.

İnsanlarla toprak arasındaki ilişki, insanlık tarihiyle başlar. İlk insan Âdem aleyhisselamdan beri toprak, insanın bir ihtiyaç maddesidir. Bu ihtiyacın elde edilmesi ve kullanılması, zaman zaman insanlar arasında bir takım ihtilafların doğmasına ve çeşitli harplerin yapılmasına sebep olmuştur. Bir toprağa sahip olmak hakkı ve bu hakkın kimseye zarar vermeden kullanılması her devirde bir hukuki düzenlemeye ihtiyaç göstermiştir. Gerek devletlerle fertler arasında ve gerekse fertlerin birbirleriyle olan münasebetlerinde ihtiyaç hissettikleri bu hukuki düzenlemelerin hepsine birden “Toprak Hukuku” demek mümkündür.

Bir toprağın mülkiyetine sahip olunması, devletin veya fertlerin sahip olduğu bu toprağın kullanılması ve hatta veriminin arttırılması için bir takım yeni usullerin konulması, her devirde toprak hukukunun konusu olmuştur. Düşmanla yapılan harplerde ele geçen toprağın mülkiyetinin veya sadece tasarrufunun taksimi, bataklık gibi ölü arazilerin kullanılır hale getirilmesi için bir takım kanuni müeyyideler konulmuştur. Zaman zaman devlet tarafından, fertlere toprak dağıtılması ve bunun kullanılması usulleri de toprak hukukunun içinde yer almaktadır.

Toprak hukukuyla ilgili en eski düzenleme Roma Hukukunda görülmektedir. Bu devletin toprak hukukunu düzenleyen hukuki müeyyideler, sistemli ve pratik değildi. Sık sık değişiklik gösteriyor ve başa geçen her imparatorun arzusu istikametinde şekil alıyordu. Toprak hukukuna ait, ilk sistemli ve devamlılık arz eden hukuki düzenleme İslam diniyle ortaya konmuştur. Peygamberimiz ve O’nun dört halifesi devrinde, harplerde ele geçen toprakların dağıtım ve kullanılmasını düzenleyen hukuki müeyyideler yürürlüğe girmiştir. Bilhassa hazret-i Ömer devrindeki düzenlemeler daha da geliştirilerek, Osmanlı Devletinin bütün topraklarında altı yüz sene yürürlükte kalmıştır.

Roma’da Toprak Hukuku:

Bütün Roma toprakları için “Terra” ifadesi kullanılırdı. Terra, ziraate elverişli olan ve olmayan bütün toprağı ifade ederdi. Roma’da genellikle ziraate elverişli topraklar dağıtılırdı. Fakat, ölü toprakların dağıtıldığı da görülmüştür. Devlet bunları “ihya usulü” ile, yani fertler tarafından ziraate elverişli hale getirmeleri şartıyla dağıtırdı. İhyadan sonra ihya eden kişi mahsulden bir miktarını vergi olarak (arazi vergisi) verirdi. Terra’ya, kimsenin mülkiyetinde olmayan yerler, bataklıklar, mer’alar da dahildi.

Roma’da bir de Ager denilen toprak grubu vardı. Ager, ziraate elverişli olan veya üzerinde ziraat yapılan toprakları ifade ederdi. Gerek devlete ait olsun, gerek ferdi mülkiyete ve hatta yabancı şahıslara ait olsun, ziraate elverişli bir toprak Ager idi. Ager toprak üç çeşitti: Ager publicus, Ager privatus ve Ager redditus.

Ager publicus: Devlete ait olup, ziraat yapılabilen arazidir ki, herşeyden evvel toprak dağıtımında esas olan topraklar bunlardır. Ager publicus, ücret mukabili fertlere satılıp, hususi mülkiyete geçirilebilirdi. Satışı Quastorlar yaptığı için, bu şekilde ferdi mülkiyete geçen araziye Ager Quaestorius denirdi.

Ager privatus: Ferdi mülkiyete ait olan bir ziraate elverişli topraktır. Toprak konumlarıyla bu tip topraklar da ücret mukabili sahiplerinden alınarak topraksız vatandaşlara verilirdi.

Ager redditus: Roma Devleti fethettiği yerlerdeki ziraate elverişli araziden bir kısmını oranın halkına bırakmaktaydı. Fethedilen devlet arazisinin bir kısmı o devlete tabi fertlerin hususi mülkiyetindeyse, bu mülkiyete dokunmazlardı. Yabancı maliklerin elinde bırakılır ve ziraate devam etmelerine müsaade edilirdi.

Roma’da ilk defa “Spirius Cassius” ToprakKanunu çıkarıldı. Daha sonra birçok Toprak Kanunu çıkarıldı. Bunların en önemlilerinden biri de “Sezar Kanunu” idi. Bu kanuna göre toprak dağıtımı en az üç çocuğu olan ailelere yapılacaktı.

İslamiyette Toprak Hukuku:

İslam dininin kendine has toprak hukuku terim ve ıslahatları vardır. Hususi mülkiyete asla dokunulmamış, ancak ondan arazi vergisi yerine öşür veya haraç alınmıştır (Bkz. Haraç, Öşür). Mevat (ölü) araziler hariç hiçbir toprak öşür veya haraçsız olamaz ve bir araziden ya öşür veya haraç alınırdı.

Harple ele geçirilen toprağın beşte biri beytülmalın (hazinenin) olur. Geri kalana üç türlü işlem uygulanırdı:

1. Askere veya başka Müslümanlara taksim edilirdi. Böyle topraktan, her sene öşür alınırdı.

2. Toprak, gayri müslim vatandaşların elinde bırakılır. Bu topraktan haraç alınırdı. Hazret-i Ömer devrinde, fetihler artmış, devletin sınırları genişlemiş ve halkın refah seviyesi artmıştır. Sevad arazisi (Mezopotamya) fethedilince, hazret-i Ömer Eshab-ı kiramı topladı. Onlarla istişare etti. Kur’an-ı kerimin Haşr suresi 7, 8, 9. ayetlerinden delil getirerek araziyi başkalarına dağıtmadı. Eski sahipleri olan gayri müslimlerin elinde bıraktı. Araziye de haraç vergisi koydu.

3. Devlet reisi toprağı kimseye vermeyip, beytülmale verirdi. Böyle toprağa miri toprak da denir. Öşürlü veya haraçlı toprağın sahibi ölüp, hiç varisi kalmazsa bu toprak beytülmalın olurdu. Miri toprak olurdu. Peşin parayla çiftçiye veya gayri müslim vatandaşlara kiraya verilirdi. Kiraları asker ve subaylar alırdı. Kira almak hakkı bulunan askere Timarcı, subaylara Zaim denirdi. Askerin toprağına Timar, subay toprağına Zeamet, paşa (general) toprağına Has denirdi. Beytülmale ait miri toprakları tapuyla kiralayanların, her sene timarcılara verdikleri mahsulün onda birine öşür denilmekteyse de, bu verilenler öşür olmayıp kira idi. Son zamanlarda miri arazinin çoğu, devlet tarafından vakfedilmiş veya millete satılmış, her iki şekilde, öşürlü olmuştu. Böylece, Anadolu ve Rumeli’deki toprakların hemen hepsi öşürlü olmuştur. Her tarladan öşür veya haraçtan birini vermek lazımdı.

İslam hukuku prensiplerine göre idare edilen Osmanlı Devleti bugünkü batı toprak sisteminden oldukça farklı ve araştırmacıların son derece dikkatini çeken bir toprak sistemine sahipti.

Osmanlı zamanında beş türlü toprak vardı:

1. Milletin mülkü olan topraklar olup, pek azı haraçlı, pekçoğu öşürlüydü. Mülk olan toprak dört kısımdı. Birincisi; köy, şehir içindeki arsalar veya köy yanında olup, yarım dönümü geçmeyen ve öşürlü veya haraçlı olan yerlerdi. İkincisi, halifenin izniyle millete satılan ve mahsulünden öşür verilen miri tarla ve çayırlardı. Üçüncüsü öşürlü, dördüncüsü haraçlı topraklar olup, bunlar yarım dönümden büyük tarlalardı.

Bu dört çeşit toprağı, sahibi satabilirdi. Vasiyet edebilirdi ve varislerine, feraiz bilgisine göre taksim olunurdu. Halbuki miri toprakları peşin para verip tapuyla kullanan kimseler ölürse, bu toprakların parasından borcu ödenmez. Vasiyet edemez. Varislerin malı olamaz. Bu topraklar kurban nisabına katılmaz. Satılmaz. Yalnız, izinle, para karşılığı, başkasına devir olunabilir. Miri toprağı kiralayan kimse, her şey ekebilir veya kirayla başkasına ektirir. Üç sene boş bırakılan toprak başkasına verilir. Kiracı, miri toprağa ağaç, asma gibi şeyleri izinsiz dikemez. İzinsiz, bina da yapamaz. Meyyit gömülmez. Miri toprak, tapuyla kiralamış olanın mülkü olamaz. Bu kimseler kiracıdırlar. Bu kimse vefat edince, toprağın varisine kiraya verilmesi adet olmuştur. Bu, varisin şer’i hakkı olmayıp, devletçe yapılan bir ihsandır.

2. Vakıf topraklar olup, öşürlüydü.

3. Umuma terk edilen meydanlar, çayır ve benzerleriydi.

4. Beytülmalın ve hiç kimsenin olmayan dağlar, ormanlar gibi yerler olup, buraları işletip mahsul alan Müslüman öşür verirdi.

5. Miri topraklar. Memleketin çoğu böyle olup, kiraya verilirdi. Sonraları çoğu millete satıldı. Öşürlü toprak oldu.

Dirlik sistemi: Miri topraklar, Osmanlı Devleti döneminde oldukça ilgi çekici bir sistemle işletilmiştir. Dirlik sistemi denilen bu usul şöyle doğmuştur:

İslamiyetin doğuşundan beri fethedilen arazinin rekabesi (mülkiyeti) Devlet Hazinesine “Beytülmale” kalıyordu. Hükümet bu arazinin sadece kullanılmasını fertlere bırakabiliyordu. Osmanlı Hükumeti, toprakların fertler aracılığıyla işletilmesini “dirlik sistemi” ile halletmiştir. Bu şekilde teşekkül eden dirlikler beş kısımdı:

1. Has: Senelik hasılatı 100.000 akçeden fazla olan dirlik. Padişaha mensup büyük zevatla vezirlere ve beylerbeylerine ait olurdu. Her has sahibi, her 5000 akçe için bir cebeli, yani savaşa hazır mücehhez (teçhizatlı) asker çıkarmakla mükellefti.

2. Zeamet: Hasılatı 20.000’den 100.000 akçeye kadar olan dirlik. Her 5000 akçe için bir cebeli çıkarmakla mükellefti.

3. Timar: Hasılatı 3000 akçeden 20.000 akçeye kadar olan dirlik. İlk 3000 akçeye müstesna her 3000 akçe için bir cebeli yetiştirmekle mükellefti.

4. Yurtluk: Tersane mensuplarını, yahut bir kalenin muhafızlarını veya bir kasaba veya şehir memurlarının açıklarını karşılamak için verilen dirliklerdi. Sahibinin iki veya daha çok bölgenin öşürünü tahsil yetkisi vardı.

5. Ocaklık: Asıl itibariyle yurtluktan farklı olmayıp, ocaklık sahibi öşür vergisi yanında gümrük gibi bazı resim ve vergilerin de toplanmasına yetkiliydi.

Gerek yurtluk ve gerekse ocaklık verilmesi, hudutları muhafaza ve bilhassa ani savaşta, ordu gelinceye kadar mücadele veya asıl ordu yetişince ona iltihak ederek onunla beraber nihai zafere kadar harbe iştirakten ibaretti.

Dirlik sahiplerinin yetkileri: Dirlik teşkilatında hak sahiplerine “sahib-i ard” yani toprak sahibi denirdi. Bunlar, o dirliğe dahil olanlardan biri arazisini satacak olursa, bu satışta tapu memuru vazifesini görürdü. Sahib-i ard, öşrü kendisine tahsis edilen toprakları, reayanın (bu toprakları ekip biçen halkın) vazifesini yapmadığı zaman hükümdara vekaleten onun elinden alıp, başka birisine verebilirdi.

Dirliklerin çöküşü ve ilgası: Devlete büyük faydaları olan Dirlik Teşkilatı, Üçüncü Sultan Mehmed Han devrinden itibaren zayıflamaya başladı. Bunun sebebi, dirlik sahiplerine normal (asker) yetiştirme külfeti dışında başka mükellefiyetler yüklenmesi olmuştur. Bu çok önemli müessesenin islahı yoluna gidilmişse de bir türlü düzeltilemedi. Nihayet 1839 tarihli Tanzimat Fermanı ile bütün dirlikler kaldırıldı. Bu fermanla, memur maaşlarının hazineden verileceği ilan olundu ve mevcut dirliklerin sahib-i arzlarını mağdur etmemek için dirliklerin hasılatı, kayd-ı hayat şartıyla onlar lehine gelir olarak maaş şeklinde bağlandı.

Daha sonra 1858 (H. 1274) tarihli “Arazi Kanunu” çıkarılmıştır. Bu kanundan önce Hicri 892 senesinde hazırlanmış olan “Hüdavendigar Livası Kanunnamesi”, Hicri 922 tarihli “Biga LivasıKanunu”, Hicri 935’te hazırlanmış olan “Kanun Liva-i Aydın” ve Hicri 935 senesinde yürürlüğe konulan “Kütahya Livası Kanunu” vardı.

1858 tarihli Arazi Kanunnamesi hazırlanırken, 1849 tarihli Ahkam-ı Mer’iyeden oldukça istifade edilmiştir. 1858 tarihli Arazi Kanunnamesi Osmanlı Devleti dönemindeki beş sınıf toprak rejimini aynen almıştır. Bunlar; mülk topraklar, miri topraklar, vakıf topraklar, metruk (terkedilmiş) topraklar ve ölü topraklardır.

1858 Arazi Kanunnamesi’nin yanında daha sonra birçok kanun çıkarılmıştır. Bu kanunlar doğrudan doğruya toprak kanunu sayılmakla beraber, toprak konusuna ilişkin bazı hükümler ihtiva ediyorlardı.

Cumhuriyet Döneminde Toprak Hukuku:

1937 tarihli “Göçmen Olarak Nakledilenler ve Muhtaç Çiftçilere Tohumluk ve Yemlik Dağıtılması Hakkında Kanun”, 1941 tarihli “Çiftçi Haklarının Korunması Hakkında Kanun, 1945 tarihli “Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu” bu dönemin başlıca kanunlarıdır.

1945 tarihli Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu, Cumhuriyet döneminde toprak ve tarım reformuna ilişkin ilk kanundur. Bu kanun 1973 yılına kadar yürürlükte kalmıştır. Bu kanunun uygulama şeklini göstermek için, 1947 senesinde “Çiftçinin TopraklandırmaNizamnamesi” çıkarılmıştır. Kanunun 35. maddesi arazinin dağıtılış sırasını göstermiştir. Şöyle ki; önce çocuk sahibi olanlar, sonra da sırasıyla, evi ve yeter sayıda üretim aracı bulunanlara, evi olup, yeter üretim araçları bulunmayanlara, yeter üretim aracı bulunup da evi olmayanlara toprak verilecektir.

Kanunun 34. maddesindeyse kimlere toprak verileceği belirtilmiştir. Bunlar; kendisinin ve ailesinin hiç arazisi olmayıp, başkasının arazisinde ortakçılık ve kiracılık yapanlar, arazisi olup da kendisine yetmeyenler, Tarım Okullarından ve Veteriner Fakültelerinden veya Akademilerden veya Tarım Bakanlığınca tanınmış olan okulların birinden mezun olup da arazisi olmayanlar veya yetmeyenler, tarım işçiliğiyle geçinenler, aile dışında kalmayı tercih edenler, füru’lar (ait soylar), göçebeler, göçmenler ve göçücülerden çiftçi olanlar.

Kanunda dağıtılacak toprakların türleri, topraklandırmada takip edilecek usulle kamulaştırmada takip edilecek usul de açıkça belirtilmiştir.

Tarım ve toprak reformu konusunda evvela 1972 senesinde “Toprak ve Tarım Reformu Kanunu” çıkarıldı. Fakat bu kanun Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi.


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 

Sizde içinde Toprak Huküku kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Toprak Huküku kelimesi anlamı 22 defa okunmuştur. [240537] Toprak Huküku kelime anlamı, Toprak Huküku nedir, Toprak Huküku ne demek, Toprak Huküku sözlük anlamı

Paylaş