Enbıya Suresı Nedir

Enbıya Suresı Nedir ? Enbıya Suresı Ne demek ?

1-)ENBİYA SURESİ



Kur'an-ı Kerim'in yirmibirinci suresi. Mekke'de nazil olan bu surenin ayetleri yüzoniki; kelimeleri binyüzaltmışsekiz; harfleri dörtbinsekizyüzdoksan; fasılası "mim" ve "nun" harfleridir.

Sure, bazı peygamberlerden ve onların kavimleri ile olan münasebetlerinden söz ettiği için bu ismi almıştır. "Enbiya"; "nebi" kelimesinin çoğuludur. Nebi; kendisine kitap veya sahife verilmeyen, bir önceki peygamberin şeriati ile amel eden ve onu tebliğ etmekle görevli olan peygamberdir. Bu manası ile nebi terimi resul teriminden daha geniş anlamlıdır. Çünkü Resul, nebilerin içinde, kendilerine kitap veya sahife verilip tebliğ ile görevlendirilen peygamberlere denir. Buna göre bütün peygamberler nebidir. Fakat her nebi Resul değildir.

Enbiya suresi tevhid yani Allah'ın varlığı ve birliği, peygamberlik ve peygamberler, ölümden sonra dirilme ve hesaba çekilme ile ahiret hayatı gibi sahaları çok geniş olan inanç esaslarını içerir.

"İnsanların hesap verme (günü) yaklaştı. (Fakat) onlar hala gaflet içinde (peygamberlerle alay ederek onların getirdikleri hakktan) yüz çevirirler" ayetiyle başlayan süre üç ana bölümde incelenebilir:

Birinci bölüm peygamberlikle ilgilidir. İnsana çok yakın olan korkunç bir tehlikeyi haber vererek başlayan bu bölüm ilk dokuz ayette ciddiyetten yoksun, akılları bazı geçici menfaatlerle şartlanmış gafil insanların. kendilerini doğru yola çağıran peygamberleri ile nasıl alay ettikleri ve sonunda karşılaştıkları ilahı azablar naklediliyor. Bu kısımda insanlara Allah'ın elçisi olarak gönderilen peygamberlerin de insan oldukları, bu sebeple yeme-içme gibi beşeri ihtiyaçlarının bizzat kendileri tarafından karşılandığı anlatılmakta; bunun eskiden beri böyle devam edegeldiği ve garip karşılanmaması gerektiği belirtilmekte; fakat buna rağmen inkarcıların, çeşitli iftira ve ithamlar ileri sürerek onlara inanmak istemediklerine işaret edilmektedir. Ardından, "Nihayet onlara verdiğimiz sözü yerine getirdik, kendilerini ve dilediklerimizi kurtardık; aşırı gidenleri de yok ettik" (9) ayetiyle, peygamberlerini inkar edip onlarla alay edenlerin eninde sonunda cezalarını bulacakları kesin olarak anlatılıyor. Çünkü hakk daima galip gelmektedir:

"Muhakkak ki biz hakkı batılın tepesine indiririz de onun beynini parçalarız ve böylece batıl da ortadan kalkmış olur. Allah'a (ve peygamberlerine) yakıştırdıklarınızdan dolayı size yazıklar olsun!'' (18).

Bütün bu kıssalar ve ikazlarla Hz. Muhammed (s.a.s.)'e ilk muhatab olan Mekkeli müşrikler hedef alınmakta ve öncelikle onların ibret alıp inanmaları istenmekte, inanmadıkları takdirde, kendilerini önce dünyada sonra da ahirette büyük bir azabın beklediği anlatılmaktadır. Peygamberlerle alay konusu sadece o günlere ait bir şey sanılmamalıdır. Günümüzde de İslam düşmanları tarafından aynı iftiralar allanıp pullanarak tekrar tekrar gündeme getirilmektedir. Şu halde ayetin hükmünün sadece adı geçen peygamberlerin zamanlarındaki inkarcılara ait olduğunu düşünmemek gerekir. Çünkü tefsirde şu kaide meşhurdur: "Esbab-ı nüzulün, yani ayetin inmesine sebep olan olayın hususi olması, hükmünün umumi olmasına engel değildir." Şu halde bu tehdidler günümüzdeki ve gelecekteki inkarcılar için de aynen geçerlidir.

Peygamberlik ve peygamberlerle ilgili olan bu bölüm surenin sonuna kadar diğer konularla içiçe sürüp gitmekte ve zamanın derinliklerinden akıp gelen peygamberler kafilesinin aslında tek bir inancı tebliğ etmek için gönderildikleri belirtilmektedir. Bu öyle bir inançtır ki çeşitli aile ve ırklardan meydana gelmiş insan toplumlarını dağınıklıktan ve birbirlerine düşman olmaktan kurtarıp birbirlerine karşı hoşgörülü ve sevgi dolu birleşik bir toplum meydana getirmektedir. Bu suredeki peygamberler zinciri Hz. Musa ve Harun ile başlıyor ve onlara verilen Furkan, yani hakkı batıldan ayıran kitaba işaret edildikten sonra 50. ayetten 70. ayete kadar süren kıssada Hz. İbrahim'(a.s.)in, putperest kavmi ile yaptığı mücadele v,e bu mücadelede putları nasıl kırdığı tafsilatlı bir şekilde anlatılıyor. Putperestlik her devirde insanları insanlara boyun eğdirip köle eden bir düzenin paravanası olarak kullanılmıştır. Bu düzende insanlar zulüm üzerine bina edilen birtakım geçici,menfaat esasları ile idare edilmeye çalışılıyor ve bunun tanrıları tarafından öngörülen bir sistem olduğu iddia ediliyordu. Dolayısıyla bu sisteme karşı gelenlerin, tanrıların gazabına uğrayacakları fikri aşılanıyordu. Bu çarpık düzenin savunucuları ve yöneticileri ise kendilerinin tanrı soyundan geldiklerini, sırf insanları idare etmek için yaratılmış ayrı bir sınıf olduklarını ileri sürüyorlardı. Rivayetlere göre İbrahim peygamberin zamanındaki putperestliğin savunucusu da Kuzey Irak'a hakim olan kral Nemrud idi. İbrahim (a.s.) büyüklerinden birisi hariç, kavminin tapageldikleri bütün putları kırmakla onların kendilerini savunamayacaklarını ve hatta kendilerine zarar verenin kim olduğunu bile haber veremeyeceklerini göstererek putperestliği bırakıp her şeye gücü yeten Allah'a yönelmelerini istemiştir. Putperestliğin savunucusu Nemrud ise Hz. İbrahim'i cezalandırmak için onu yaktırmak istemiş fakat canlı-cansız her şeye sahib oldukları gücü veren Allah, ateşin yakıcılık özelliğini bir anlık kaldırarak, elçisini kurtarmak suretiyle kayıtsız şartsız boyun eğilmesi gereken gücün kendisinde olduğunu bütün açıklığı ile göstermiş; fakat liderlik sevgisi veya kölelik ruhu ile gözleri perdelenen, kalpleri mühürlenen kişiler yine inanmamakta ısrar etmişlerdir.

Bu kıssadan sonra 91. ayete dek İshak, Yakub, Lut, Nuh, Davud, Süleyman, Eyyub, İsmail, İdris, Zülkifl, Zü'n-Nun (Yunus), Zekeriyya ve İsa (aleyhimü's-selam), peygamberlerden özetle bahsedilerek karşılaştıkları zorluklar anlatılmakta ve bu zorluklara bazen sabır, bazen ikna edici deliller getirip tartışarak bazen de mücadele ederek, yerine göre uygun düşecek bir metodla nasıl göğüs gerdikleri ve sonunda kötülüklere nasıl galip geldikleri anlatılmaktadır.

Surede işlenen diğer iki önemli konu da öldükten sonra dirilme ve Allah'ın tevhididir:

"Yoksa onların, yeryüzünde edindikleri tanrıları mı ölüleri diriltecekler? Eğer göklerde ve yerde Allah 'tan başka (birtakım) tanrılar olsaydı yer ve göğün düzeni bozulurdu. Arş'ın Rabbi olan Allah onların nitelediklerinden münezzehtir" (21, 22). Burada bütün peygamberlerin tevhid inancını savundukları, fakat buna rağmen zaman zaman insanlar arasında sapmaların ortaya çıktığı ve "Rahman (olan Allah) çocuk edindi" (26) ve benzeri safsataları ileri sürüp Allah'a eş koşarak şirke dalanların olduğu anlatılmaktadır. Bu tür iddiaları ortaya atanların, yer ve göklerin yaratılışından beri aynen süregelen ilahı kanunlardan deliller getirilerek, hataya düştükleri gözler önüne serilmektedir. Surenin bu kısmında ilmin henüz yeni yeni keşfedebildiği kainatın düzeni ile ilgili gerçeklerden söz edilmektedir:

"Yeryüzüne de, insanlar sarsılmasın diye sabit dağlar yerleştirdik. Doğru yolda gitsinler diye geniş yollar yaptık. Gökyüzünü de korunmuş bir tavan yaptık. Fakat onlar hala delillerden yüz çeviriyorlar. (Halbuki) geceyi ve gündüzü, herbiri ayrı yörüngede gezen güneşi ve ayı yaratan da O'dur" (31-33).

Kainatta carı olan ve canlı cansız bütün varlıklara hükmeden kanunlarda düzensizlik ve anarşinin olmaması, tam aksine birbirleriyle uyum içerisinde bulunmaları, onları var edenin ve idare edenin de tek bir güç olduğunu bize göstermektedir. Böylece yaratıldığı andan itibaren aynen cereyan edegelen kainat kanunları ile ilk peygamberden son peygambere kadar insanlara tebliğ edilen inançlar arasında açık bir tevhidin olduğuna da işaret edilmektedir. Bu değişmeyen inanca göre ölümden sonra dirilmenin ve dünyada yaptığımız iyilik ve kötülüklerden hesaba çekilmenin vuku bulması kaçınılmaz bir gerçektir. O günde yapageldiğimiz her şey tartılacak, onları ne niyetle ve hangi düşünceyle yaptığımız gözönüne alınarak, büyük küçük her hareketimiz teraziye vurulacak ve bu konuda en ufak bir haksızlığa uğratılmayacağız:

"Her canlı ölümü tadacaktır. Bir imtihan olarak size iyilik ve kötülük (yapabilme gücü) veririz. Sonunda (hesap vermek için) bize döndürüleceksiniz " (35)...."Biz Kıyamet günü adalet terazilerini kuracağız. Hiçbir kimse hiçbir şekilde haksızlığa uğratılmaz, hardal tanesi kadar bile olsa yapılanı ortaya koyarız. Hesap gören olarak da biz yeteriz"(47).

En ufak bir haksızlığın sözkonusu olmadığı bu hesap gününde, kim peygamberlerin rahmet ve huzur dolu çağrısına uyarak dünyada iyi işler yapmış, namaz kılmış, zekat vermiş, her işini hak ve adalet esaslarına göre yürütmüşse, ona cennette sonsuza dek sürecek olan mutluluklar bahşedilecek; kim de hak yoldan sapıp yan çizmiş ve kötülükler yapmışsa, cehennemde şiddetli azablarla cezalandırılacaktır.

Sure, ahiret hayatında inkarcıların cehennemde karşılaşacakları cezalar ile, inanıp yararlı işler yapan müminlere Cennette bahşedilecek olan mükafatların tasvirlerinden sonra şu dua ile son buluyor:

"(İnatla inkarda ısrar edenlere karşı) Rasulullah dedi ki: Rabbim; artık aramızda hakk ile hükmet. Ey insanlar, sizin niteleye geldiğiniz (yakışıksız) şeylere karşı Rahman (çok merhametli) olan Rabbimize sığınırız." (112).

İbrahim ÇELİK


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 

Kelime Türü Nedir ?

Bu kelime Dini bir Terimidir.

Sizde içinde Enbıya Suresı kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Enbıya Suresı kelimesi anlamı 8 defa okunmuştur. [241808] Enbıya Suresı kelime anlamı, Enbıya Suresı nedir, Enbıya Suresı ne demek, Enbıya Suresı sözlük anlamı

Paylaş